fbpx
Yasam

Turkish’i Dondurma geliyor

[ad_1]

Senaryosunu Gürkan Tanyaş’ın yazdığı, Can Ulkay’ın yönetmenliğini üstlendiği Turkish’i Dondurma’nın çekimleri devam ediyor.  Ulusal ve uluslararası oyuncularıyla ön plana çıkan filmde; Erkan Kolçak Köstendil, Ali Atay, Şebnem Bozoklu ve Will Thorpe başrolleri paylaşıyor. Filmin güçlü oyuncu kadrosunda Caner Kurtaran, Marleen Mathews, Tristan Alexander, James Farley, Alma Terziç, Carl Warthon da bulunuyor.

TURKISH’İ DONDURMA’NIN KAMERA ARKASI GÖRÜNTÜLERİ / VİDEO

 AVUSTRALYA KASABASI KURULDU

1.Dünya Savaşı sırasında Avustralya’da yaşayan biri dondurmacı (Ali Atay), diğeri deveci (Erkan Kolçak Köstendil) iki arkadaşın yaşam mücadelesini anlatan film, hem komedi hem dram öğelerine sahip.  İngilizlerin çağrısıyla Anzak askerlerinin ülkemiz topraklarına geleceğini haber alan iki kafadarın, kendi vatanlarına dönmelerine izin verilmeyince, Avustralya’da cansiperane şekilde verdikleri mücadeleden esinlenerek çekilen Turkish’i Dondurma için Kemerburgaz eteklerine 7 bin metrekarelik araziye plato kuruldu.

BİREBİR İNŞA EDİLDİ

1900’lü yılları yansıtan kasaba birebir inşa edildi, döneme uygun kostümler hazırlandı. Postaneden otele, tren garından boks salonuna, kasaptan restorana, kiliseye, berbere kadar aslına uygun olarak yapılan sete basın mensupları davet edildi, tüm oyuncuların katılımıyla basın toplantısı düzenlendi.

Önümüzdeki yıl mart ayında vizyona girmesi planlanıyor. Filmin 7 dakikalık montajlanmış halinin izlenmesiyle başlayan basın toplantısında ilk sözü Yapımcı Mustafa Uslu aldı ve önce ekibe teşekkür etti.

„SAVAŞIN ANLAMSIZ OLDUĞUNU ANLATMAYA ÇALIŞIYORUZ“

“Filmimizin çekimleri devam ediyor, son iki haftaya girdik. Çoğumuzun bildiği bir hikaye ve bugüne kadar film olmaması enteresan. Yurtdışında olsaydı 150 tane film yapılmıştı” diyerek sözlerine başlayan Mustafa Uslu; “Turkish’i Dondurma’da, savaşın bir kazanım olmadığını, insanlar dost ve arkadaşken, binlerce kilometre uzaklıktaki iki millet birbirini tanımazken, paylaşacak hiçbir şeyleri yokken neden savaştıklarını, bunun ne kadar anlamsız olduğunu anlatmaya çalışıyoruz” dedi.

„İKİ ÇILGIN TÜRK’ÜN YAPMIŞ OLDUĞU MUHTEŞEM BİR ÖYKÜ“

“Filmde göreceksiniz ki Avustralya’da yaşayan Türkler orada evlenmişler, aile kurmuşlar. Kahramanlarımızın mutlu bir hayatları var ama bu huzurlu ortam savaşla bozuluyor. Buna ne gerek var? Dünya bugün de savaşlarla yönetiliyor. Savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyoruz” diyerek sözlerine devam etti.

Uslu; “Çok güzel bir hikaye. Biz gerçek hikayeleri sinemaya uyarlarken çok iyi araştırıyoruz, arkadaşlarımızı o ülkeye yolluyoruz, kimseye haksızlık yapmak, yanlış bir algı da yaratmak istemiyoruz. Bana göre muhteşem bir hikaye. İki çılgın Türk’ün yapmış olduğu muhteşem bir öykü” dedi.

„KAHRAMANLIK ÖYKÜSÜNÜ ANLATMAK İÇİN YOLA ÇIKMADIK“

“Bir kahramanlık öyküsü anlatmak üzere yola çıkmadık” diyen Uslu; “Buraya savaşmaya gelen Anzak askerleri de birilerinin çocuklarıydı, onlar da anne kuzularıydı. Onlar da çok gençti. Ve biz bu filmle kamerayı sadece bizim tarafımıza değil onların tarafına da koyduk” dedi.

Gücü yettiğince film çekmeye devam edeceğini söyleyen yapımcı; “Sinemamıza iz bırakacak, nesiller boyunca izlenecek filmler üretmeyi hedefliyoruz. Türkiye’nin kıyıda-köşede kalmış çok güzel hikayeleri var. Aşık Veysel’i de, Dumlupınar’ı da çekeceğiz” dedi.

İNSANLAR BURALARI GEÇMEYE GELECEK

Tamamı Avustralya’da geçen film için kurulan seti kalıcı malzemelerden yaptıklarını belirten Uslu; “İstedik ki, bizden sonra film çekecek ekipler de buraya gelerek bu malzemeleri kullansın. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bu teklifimizi sunduk. İstanbul’un böyle bir platoya ihtiyacı var. Her kim film yapmak için gelirse mutlaka bir şey yapıp, bırakıp gider. Günün sonunda baktığınızda Universal Stüdyoları da benzer şekilde kuruldu. Bugün burası Kemerburgaz tepelerinin arasında, kimsenin bilmediği ücra bir köşe ama film mart ayında vizyona girdikten sonra herkes burayı merak edecek. İnsanlar Turkish’i Dondurma’nın çekildiği yerleri gezmeye gelecek” dedi.

GERÇEK HİKAYEDEN YOLA ÇIKTIK

Filmin içeriği hakkında bilgi paylaşan Can Ulkay; “Elimizde bir hikaye vardı ve bunu sinemaya çevirdik, birebir anlatmadık. Önce hikayeyi araştırdık, üzerine birtakım doneler ekledik. Film iki Türk’ün hikayesi ama seyredince anlayacaksınız en büyük mesaj ‘savaşın ne kadar kötü bir şey’ olduğu. Filmin içinde çok özel sloganlar var. “Biz dosttuk, ne ara düşman olduk” Evet beraber yaşıyorlarmış, dünyanın pek çok ülkesinde böyle hikayeler var. Biliyorsunuz çok genç insanlar Anzaklar, Çanakkale’ye çarpışmaya gelmişler. Her iki taraftan da pek çok anne üzüldü, birçok çocuk şehit oldu, öldü. Bizim anlatmak istediğimiz insanlar dostça yaşarken bunun bozulup düşman oldukları, savaşın her şeyi mahvettiği üzerine…. Gerçek hikayeden yola çıktık, esinlendik. Sinemaya göre uyarlayıp senaryosunu yazdık” dedi.

„ARKA ARKAYA YENİ FİLMLER GELİYOR“

“Bağımsız filmlerimiz çok iyi gidiyor, popüler sinemamızın da ayağa kalkması lazım. Bu da çalışarak oluyor. Yapımcıların elini taşın altına koyması gerektiğini düşünüyorum. Her zaman söylüyorum; sinema yapmak için gereken para yapımcılar tarafından harcanmak zorunda! Bunun bazı kuralları var. Mustafa Bey de şu ana kadar yatırım yapmaya devam ediyor. Arka arkaya yeni filmler geliyor. En iyisini, en iyi şekilde yapmaya çalışacağız” dedi. Yönetmen Can Ulkay sözlerini oyuncular ve tüm ekibe teşekkür ederek bitirdi.

SENARYODAN ÇOK ETKİLENDİMK VE ŞAŞIRDIM

“Bu hikayeyi bilmiyordum, proje geldiğinde nasıl haberimin olmadığına çok şaşırdım. Senaryoyu okuduğum zaman da çok etkilendim” diyerek sözlerine başlayan Erkan Kolçak Köstendil; “Çanakkale Savaşı var ama Avustralya’da geçiyor. Savaş zamanı ama bir barış filmi… Bütün bunları okuduğumda şunu diyebilirim ki bu proje sadece bizi değil filmde rol alan yabancı arkadaşlarımı da etkisi altına aldı. Onları da etkilediğinde evrensel bir şey yapabilme ihtimali çıkıyor ortaya. Bu gerçekten çok heyecan verici. Çünkü, yaklaşık 3 aydır sette hep beraberiz ve çok güzel anlaşıyoruz. Filmin gerçeği tam da bu. Birileri bize müdahale etmese huzuru bozmasa keyfimiz çok yerinde. Savaşlar da bu yüzden çıkmıyor mu zaten? Film çok güzel, kadro çok güzel, öyle olunca bizim yaz tatili de gitti(!)” dedi.

„İÇİNDE OLMAK İÇİN CAN ATTIĞIM BİR HİKAYEYDİ“

Turkish’i Dondurma’da oynamaya nasıl karar verdiğini anlatarak sözlerine başlayan Ali Atay; “Mustafa Uslu aradı, filmin öyküsünü anlatmaya başladı. Avustralya’da yaşayan iki Türk var, 1. Dünya Savaşı sırasında Avustralya da savaşa girmeye karar verince vatanlarına dönmelerine izin verilmeyince orada savaş ilan etmişler, askerlerin buraya gelmesine engel olup onları 56 saat boyunca oyalamışlar dedi. Bu beni çok etkiledi. Senaryoyu bekledim, eğer çok milliyetçi, hamasi bir senaryo gelseydi bunu inandıramayız seyirciye diyecektim ama karakterler o kadar naif ve duygusal bir şekilde işlenmiş ki senaryoda. Erkan ve Şebnem’le de provalarda çok konuştuk, biz bu karakterlerin her hallerine inanmalıyız. Yani; dünyanın bir ucuna yerleşmişler, ufacık hayatları var, mutlular… Ama o hayatlarının içine ediliyor, oradan buradaki savaşa karışmaya çalışıyorlar çünkü ait oldukları topraklar burası. Ait oldukları yere savaş vermeye gelecekler. İşte bu film o iki; pozitif anlamda; delinin hikayesini anlatıyor. Öyle baktığınız zaman hikayeye, özellikle sonu beni inanılmayacak kadar etkiliyor. İçinde olmak için senaryoyu aldığım andan itibaren can attığım bir hikayeye dönüştü. Ben hep şunu söylüyorum; ben Mehmetçik’ten çok Mehmet’in hikayesiyle ilgileniyorum. Mehmetçik hepimizi ilgilendiriyor ama şahsi olarak beni, o tek tek Mehmetlerin, küçük insanların hikayeleri daha çok ilgilendiriyor. Bu filmde iki tane adam var, dondurmacı ve deveci… Bence şu sıralarda o iki adamın hikayesine dahil olmaktan daha iyi yapabileceğim bir şey yoktu.

„BU FİLMDE OYNAMAMI BABAM İSTEDİ“

“Rol aldığım bütün sinema filmlerinde her zaman senaryo benim için önceliklidir ve hikayeyi seversem oynarım, bunu herkes bilir” diyen Şebnem Bozoklu; “Ama Turkish’i Dondurma’da rol almamın çok daha kişisel bir sebebi var. Kısa bir süre önce babamı kaybettim. Bir anda hastalandı. Son gecemizde babama bu filmin hikayesini anlattım. Senaryosu üzerinde uzun uzun konuştuk. Babam; “Şebnem, biliyorsun işlerine hiç karışmam, hep senin kararındır ama ilk defa sana şunu söyleyeceğim bu filmde oynamanı çok istiyorum evladım. Lütfen benim için oyna” dedi. 20 gün sonra da babamı kaybettik. O yüzden bu filmde oynamamın duygusal da bir sebebi var. İyi ki babamı dinlemişim, iyi ki böyle değerli bir ekibin içinde, oyuncu arkadaşlarımla birlikte yer almışım” dedi.

[ad_2]

Devamini oku >>

Cok okunan

To Top