[ad_1]
Türkiye’nin en önemli caz piyanistlerinden Kaan Bıyıkoğlu Bizim Cazcılar’da hikayesini anlattı. Ona göre, sahnede olmak cennette olmak gibi… Bu keyifli röportajı okurken, aşağıda paylaştığımız linkten programda çaldığımız parçaları da dinleyebilirsiniz. Bakalım Kaan Bıyıkoğlu müzikle nasıl tanıştı, caz müzisyeni nasıl oldu, genç cazılara tavsiyeleri neler…
Müzik hayatına nasıl girdi, onunla tanışma hikayeni dinleyelim mi?
Müziğe dair ilk hatırladığım şey üç dört yaşındayken oyuncak elektronik bir orgum olmasıydı. Babam müziğe çok meraklıydı; plakları, gitarları vardı. Evde müziğe dair çok şey olunca, müzik içerisinde büyüdüm diyebilirim. Ortaokuldan sonra konservatuvara gidecektim ama o sırada Ankara Fen Lisesi’ni kazanıdım. Bu defa üniversite için konservatuvar istedim ama ODTÜ’de okudum. Ama bir şekilde müzik benim peşimi bırakmadı. ODTÜ’de Semra Kartal vardı, Hacettepe Üniversitesi’nde o dönem piyano bölümünün başkanıydı. Onun öğrencisiydim. Aynı dönemde Yıldız İbrahimova ODTÜ’de vokal caz dersi veriyordu, uygulamalı caz diye. Onun öğrencilerine eşlik ediyordum. Aslında ilk böylelikle caz çalmaya 18 yaşında başladım. Caz müziğine ilgi duymam da lisede oldu diyebilirim.
Bu nasıl oldu, o yaşlarda gençlerin caza merak salması pek görülmüş şey değildir?
Benimkisi bir yıldırım çarpmasıyla oldu diyebilirim. Caza meraklı birkaç arkadaşım vardı. Ama ben klasik piyano çalışıyordum, Mozart’ın Beethoven’ın eserlerini falan… 13 – 14 yaşlarında gitara merak saldım. Özellikle 60ların rock müziğini çalan gruplarımız vardı. Deep Purple, Led Zeppelin, Jimi Hendrix gibi. Ben gitarist olacağım diye kendimi görüyordum. Piyanoyu daha çok yan enstrüman olarak kullanıyordum. Sonra bir arkadaşım beni Ankara’da gerçekleşeşen Chick Corea’nın konserine getirdi. Ben o konserden iki hafta sonra gitarımı sattım. Ben bu müziği çalmak istiyorum, ben piyano çalmak istiyorum diye… O virüs bana o zaman bulaştı. Ondan önce iki caz kasetim vardı, sonra hep caz oldu…
Çaldığın başka enstrümanlar var mı?
Aslında değişik enstrümanları çalışıyorum. Biraz flüt çalıyorum. Çünkü nefesli bir enstrümanın nasıl çalıştığını hissetmek istiyorum. Onun dışında kontrbas çalıyorum biraz. Hollanda’da bir dönem ev arkadaşım kontrbasçıydı. Değişik enstrümanları tanımaya çalışıyorum. Zaten müzik yaparken, özellikle beste yapıyorsanız, entrümanların kapasitesini bilmek önemli.
Sence en büyülü enstrüman hangisi?
Bence büyülü olan, enstrümanın ifadesinin bir insan elinden çıkması… Enstrüman sonuçta bir makina. Ancak bazı sanatçılarda o makinanın ortadan kalktığını görüyorsunuz. Miles Davis trompet çaldığında, trompet dinliyor gibi olmuyorsunuz. O gibi durumlarda enstrüman aradan çıkıyor. Aslında Miles Davis’i dinliyorsunuz yani işte trompet dinlemiyorsunuz. Sanırım enstrümanın ne olduğundan ziyade, büyülü olan bu…
İlk konserini hatırlıyor musun, nasıl hissettin; kimlerle çaldın?
Lisedeyken sürekli konser veriyorduk. Ben piyano veya gitar çalıyordum. İlk profesyonel olarak, yani para karşılığı çaldığım konser, Ankara’da Yahya Dai ile oldu. Ankara’da yine Tuna Ötenel’le tanıştım, çok değerlidir. Onunla çalma şansım oldu.
Cazcılar için genel bir şeyler söyleyebilir misin, ‘…şöyle insalardır’ gibi?
Caz müziği siyah Amerika’nın özgürlüğüne düşkünlüğünün kültürü bu. Grup birlikteliği içerisinde bireyselliğin çok ön planda olduğu, aynı zamanda dansın yani fizikselliğin de ön plandığı bir müzik bu. Onun dışında caz müzisyenlerin çoğu gece insanıdır.
Genç cazılara ne tavsiye edersin?
İnsanlar bir şeyi taklit ederek öğrenebilir. Bir şeyi öğrenmek istiyorsanız onu taklit edin. Olabildiğince çok müzik öğrenmelerini öneririm. Müzik öğrenmekten kastim sadece dinlemek değil, birebir aynısını çalmaya çalışmak. Çalma kalitesi açısından Türkiye’de caz müziği tarihinde hiç çalınmadığı kadar iyi çalınıyor diyebilirim. Biz bugün Tuna Ötenel’den daha iyi çalıyoruz demek değil bu tabii. Ama bugün bu müziği belli bir düzeyde çalabilen çok daha fazla sayıda değerli müzisyenler var. Bir komüniteden bahsetme şansımız var. Bugün gençler çok iyi geliyorlar. Kaynaklara, insanlara ulaşmak daha kolay artık. İmkan varsa yurtdışına gitmelerini de tavsiye ederim.
Peki, sen bu hayatta en çok neyi sevdin, seviyorsun?
Ben en çok piyano çalmayı seviyorum. Bunu yapabildiğim, böyle hayatımı geçirdiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Sahnede müzik çalmayı, doğaçlama müzik çalmayı seviyorum. Özellikle de birbirini dinleyen müzisyenlerle bunu yapabiliyorsam, cennetteyim. Başka bir şeye ihtiyacım yok.
[ad_2]
Devamini oku >>