[ad_1]
Haberturk.com / Demet Demirkır
Türkiye, peş peşe çıkan kayıp çocuk haberleriyle sarsılıyor. Minik Leyla’nın kaybolduktan 18 gün sonra cansız bedeninin bulunmasıyla derin bir yas ve öfke bulutu çevreyi kapladı. Leyla yalnızca 4 yaşındaydı ve annesi “Sütten başka bir şey yemez içmez, ne olur ona süt verin” demişti. Öyle ya, Leyla daha bir süt kuzusuydu ve ilk tespitlere göre açlıktan hayatını kaybetmişti.
Çok değil, Leyla’nın acı haberini almadan birkaç gün önce 29 Haziran’da ateş Ankara’ya düştü ve bir haftadır kayıp olan 8 yaşındaki Eylül Yağlıkara’nın cansız bedenine ulaşıldığı açıklandı. Tüm Türkiye yüreği kanarken, gözler son birkaç gün içinde kaybolan çocuklarda: Hatay’da 6 yaşındaki Ufuk Tatar, Diyarbakır’da 14 yaşındaki Yusuf Yılmaz, Siirt’te 15 yaşındaki Salih Oral…
Peki ne oluyor da çocuklarımız birer birer kayboluyor, üstelik umutla bekleyen yüreklere birer birer acı düşüyor… Çocukların kaçırılmasına sebep olan etkenler neler? Haberturk.com olarak işi tüm boyutlarıyla ele aldık. Çocukları kaçıranların psikolojisinden yola çıktık, ailelerin çocukları nasıl koruması gerektiğine uzanan bir dosya konusu hazırladık.
KAÇIRILMA VAKALARI NEDEN BU KADAR ARTTI?
Dr. Öğr. Üyesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Herdem Aslan Genç, çocuk kaçıranların psikolojisiyle ilgili önemli ipuçları veriyor:
“Kayıp çocuk” ihbarlarının ilkbahar-yaz aylarında artış gösterdiğini biliyoruz; ancak son yıllarda hem ülkemizde hem de dünyada çocuk kaçırılma vakaları arttı. TÜİK verilerine göre 2008’den bu yana ülkemizde 100.000’den fazla çocuk kayıp olarak bildirildi. Çocuk kaçırılmaları en çok cinsel istismar, cinsel sömürü, yasa dışı evlat edinme, fidye amaçlı ve aileler arası ya da aile içi husumet nedeniyle oluyor. Nedenlerine gelince; tüm dünyada şiddet arttı, insanlar hem ekranlarda hem de gerçek yaşamlarında şiddetle daha iç içe yaşıyor. Her türlü şiddet ve istismar cezalarının caydırıcılık durumu da çok önemli. Her şiddet davranışının, bir sonrakinin habercisi olduğu unutulmamalı.
ÇOCUK KAÇIRMANIN PSİKOLOJİSİ NEDİR?
Çocuk kaçırma olaylarına karışan kişilerin profillerine bakıldığında, çoğu orta yaş ya da altında ve erkekler. Önemli bir kısmının daha önce suç kaydı bulunmakta, özellikle çocuk kaçırma suçu işleyenlerin tekrar bu suçu işleme olasılığı yüksek. Ancak çocuk kaçırmanın, çocuk istismarının bir hastalık değil, çocuğun bedensel ve ruhsal dokunulmazlığına karşı işlenen bir suç olduğu unutulmamalıdır. Çocuklar sadece yabancılar tarafından değil, tanıdıkları kişiler tarafından da kaçırılmakta.
Saldırganların normal insanlardan farklı, ruh hastası, alkolik, serseri olduğunu düşünmek bu suçluların toplum arasında daha kolay gizlenmesine neden olmakta. Oysaki saldırganların çoğu bunun bir suç olduğunu bilir ve uygun önlemleri alabilecek kapasiteye sahiptirler. Çocuklara nasıl yaklaşması gerektiğini planlarlar. Çocuklar kolayca güven duydukları, korkutulabildikleri ve kandırılabildikleri için bu saldırganlar tarafından daha çok seçiliyorlar.
AĞRI VALİSİ’NDEN LEYLA’NIN ÖLÜMÜYLE FLAŞ AÇIKLAMA
ÇOCUĞU KORKUTARAK KORUMAYA ÇALIŞMAK YANLIŞ!
Nesiller boyu aşina olduğumuz bir durum vardır. Anne-babalar çocuklarına “Bak seni abiye veririm”, “Bak seni yabancılar alıp götürür” gibi korku senaryolarıyla öğüt verir, korkutur. Korkuyla çocuğu korumak konusunda Dr. Herdem Aslan Genç, ebeveynleri uyarıyor:
“Çocuğu güvenli bir ortamda yetiştirmek, tehlikeler konusunda yaşına uygun şekilde bilgilendirmek lazım. Bu noktada kaçınılması gereken tutum, çocuğu korkutarak korumaya çalışmaktır; korkak, tedirgin çocuk daha kolay kandırılabilir. Aşırı endişeli bir tutum takınırsanız, çocuk sizi endişelendirmemek için tehlikeli durumlarda sessiz kalabilir. Ailelerin çocuklarının ‘hayır’ demesine müsaade etmeleri, o istemiyorsa yakınları bile olsa başkalarını öpmesi, sarılması için ısrarcı olmamaları gerekir. Dışarıda taşkınlık yaptığında “Sokakta bağırılmaz” gibi söylemlerde bulunmamaları önemli.”
SOSYAL MEDYADA ÇOCUĞUNUZLA İLGİLİ PAYLAŞIMLARA DİKKAT!
Anne-babaların çocuklarına öğretmeleri gereken şey, yabancılara karşı nasıl davranılması gerektiği. Güvenli olan ve olmayan yetişkinler, güvenli olmayan mekânlar çocuğa anlatılmalı. Çocuğun ismi eşyalarının üzerinde görünür yerlerde yazılmamalı. Sosyal medyada çocukların resmi, okulu, ev adresi belli olmamalı. Kaybolma senaryoları uydurulup, “Böyle bir durumda ne yapardın?” sorusuna çocukla birlikte çözüm aramak, çocuğun sorun çözme becerisini arttırır. Bu senaryolarda çocuğa bağırmayı, çığlık atmayı, yardım istemeyi öğretmek faydalı olur.
“BENİM ÇOCUĞUMUN BAŞINA GELMEZ” DEMEYİN!
Anne babalar eğer çocuklarının fotoğraflarını paylaşmak istiyorsa, bu paylaşımların güvenliğini de sağlamaları gerekiyor. Kolaylıkla ulaşılabilen bir sosyal medya sayfasından çocuğunuzun görünümü, adı-soyadı, anne babasının adı, evinin nerelerde olduğu, hangi okula gittiği anlaşılabiliyorsa bu çocuğun güvenliği açısından riskli bir durum oluşturur. “Benim çocuğumun başına gelmez” ya da “Benim çocuğum akıllıdır, başının çaresine bakabilir” diye düşünmek hata olur.
Leyla Aydemir, henüz 4 yaşındaydı.
ÇOCUĞUNUZA SOYADINIZI, TELEFON VE ADRESİNİZİ ÖĞRETİN!
Aileler çocuklarının nerede, ne zaman ve kimle olduğunu bilmeliler. Çocukların soyadını öğrenmesi, anne babasının isimlerini bilmesi gerekir. Çocuklarına acil telefon numaralarını, kabaca adresini öğretmeleri gerekir. Bir çocuğun fiziksel gücüyle bir yetişkini yenmesi mümkün olmayabilir ama ona tehlikede hissettiğinde ısırmayı, tekme atmayı öğretirseniz bu çevredeki güvenli yetişkinlerin dikkatini çekmesini sağlayabilir.
“CİNSEL EĞİTİME ÖNEM VE ZAMAN VERİLMELİ”
Psikolog Deniz Ergül ise cinsel eğitimin ne denli önemli olduğu konusuna dikkat çekiyor.
Son yıllardaki çocuk kaçırma ve istismar olaylarındaki artışın en önemli nedeni eğitimsizlik. Ayrıca medya iletişim araçlarının sorumsuz ve kontrolsüz bir şekilde yanlış bilgi yayması da eğitimsizliğin eyleme geçmesini cesaretlendiriyor, kolaylaştırıyor. Özellikle kendini din eğitimcisi olarak tanımlayan ve maalesef toplumu etkileyen kişilerin bu konuda verdikleri beyanlar artışa neden olan faktörlerden biri. Bu konuda özellikle siyasi kişilerin çocuk tecavüzü ile çocuk kaçırma olayları konusunda net ve kesin tavırlar içinde olması gerekli. Caydırıcı ve sert kanunlar çıkarılmalı. Cinsel eğitime önem ve zaman verilmeli. Özellikle erkeklerimizin çocukluktan yetişkinliğe geçen dönemde abartılı ve yanlış cinsel bilgilerle donatılması önlenmeli.
Aileler çocukları ile daha fazla zaman geçirmeli. Oyun çocuğa en fazla bilgiyi verebileceğimiz alan.2 yaşından itibaren çocuklara vücutlarının belirli bölgelerine kimsenin dokunamayacağı öğretilmeli. İyi ve kötü dokunmaları ayırt etmeleri sağlanmalı. Ayrıca en önemlisi böyle bir istismar karşısında ebeveynlerine şikayet edebilecek kadar güven içinde hissetmeliler. Bu konuda herkesin işbirliği içinde hareket etmesi gerekiyor. Hukukçular, pedagoglar, din eğitimcileri, siyasetçiler, aileler…
ÇOCUĞU SOSYAL MEDYADA KONU MANKENİ YAPMAYIN!
Görüşüne başvurduğumuz her uzman çocuk mahremiyeti ve sosyal medya ilişkisi konusunda aynı fikirde. Psikiyatrist Prof. Dr. Asena Akdemir, “Çocuk mahremiyeti çok önemli, maalesef çocuk pornosu bir sektör oldu. Sosyal medya hayatımızın her alanında, çocuklarımızı onların bu konuda söz hakkı oluncaya kadar sosyal hesaplarımızda konu mankeni haline getirmemek gerekiyor. Hayvan ya da çocuk tecavüzlerinden korunabilmek için cinsel eğitim elzem ve bunun yanında yasaların hafifletici sebep diye esnetilmemesi gerekiyor. Hayvan ve çocuklara sahip olduğumuz mallar şeklindeki bakış açısının değişmesi gerekiyor. Bu tür suçlar da genellikle kendi etrafımızdaki insanlar tarafından işleniyor. O zaman çevremizdeki sorun ne, bir de bununla ilgilenmek gerekiyor” açıklamasında bulundu.
KAÇIRILMA VAKALARI ARTTI AMA YAPILAN HABERLER DE ARTTI!
Çocuk Ergen Psikiyatristi Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül’den görüş istediğimizde, olayın bir de medya boyutuna dikkati çekti. Başgül, “Kaçırılma vakaları artmış olabilir ama kaçırılma vakalarının artmasından çok artık haber yapılmasının artmış olduğunu düşünüyorum” dedi. “Çünkü Eylül’ün ve Leyla’nın kaçırılma olaylarından bahsederken, bir dernekten alınan kayıp çocukların olduğu fotoğrafların yayınlandığı bir haber de paylaşıldı, ki biz zamanında bu haberleri çok da net duymamıştık aslında. Bu nedenle konuşabilmemiz ve paylaşmamız da arttı beraberinde diye düşünüyorum. Benim görüşüm bu yönde ama kaçırılma da artmış olabilir bir miktar.”
“KENDİ YAŞADIKLARINI BAŞKA ÇOCUKLARA YAPIYOR OLABİLİRLER”
Birincisi toplumda tedavi edilmemiş ruhsal hastalığı olanlar var. Çocuk kaçıran kişilerin öncelikli olarak ruhsal sağlıklarının iyi olmadığını, bu kişilerin de geçmişte kendi travmaları-tacizleri olduğunu ve bunların ileri yaşlarda psikopatça tekrarladığı ve tedavi edilmeden bu yaşlara geldiği için nüksetmesi sonucu bazı çocuklara kendine uygulananları uygulamanın bir sonucu olabileceğini düşünüyorum ilk başta. Bir diğeri; kaçırılma olaylarında kaçıranın psikopat ve ruh sağlığı bozuk insanlar olmasının yanı sıra bazen bu kaçırılmalar intikam alma, fidye istemek ya da çocukları çalıştırmak ve ticari amaçla kullanmak gibi niyetlerle de olabiliyor veya çocuğun bazı terör gruplarına hizmet etmesi amaçlanabiliyor, yani kaçıranların siyasi amaçları olabiliyor. Bunların da göz önünde bulundurulması gerekir. Bir diğeri de cinsel suç işleyen kişilerdir, ki bu kişiler çocukları taciz amaçlı kaçırırlar.
Yine belki de bizim çok rahat düzeltebileceğimiz bir ayağı da var ki ailenin ihmal ettiği ya da iyi iletişim kuramadığı çocukların bir arayış için kendi kaçmaları ve bazı kişilerin de kaçma olayından fırsat bulup yararlanması da sebepler arasında sayılabilir. Yani çocuğun aile içerisinde iyi bir iletişimi yoktur, aile içinde belki kendisi şiddet görüyordur ve zaten evden kaçmaya meyillidir. Kötü niyetli bir insanla da karşılaşınca o çocuğu kaçırmak daha kolay olabiliyor.
Bir diğer sebep ise; engelli olan, toplum içerisinde sınır zekada olan bir sürü çocuk var ve biz bu sınır zeka çocukları normalden ayırt etmede genelde zorlanabiliriz. Bu çocukların farkı nedir? Daha saftırlar, doğruyla yanlışı kolay ayırt edemezler, aslında dışarıdan baktığınızda normal görünen çocuklardır ama çok kolay kandırılırlar. Zaten taciz işlemek gibi, tacize uğramak gibi birtakım şeyler de bu tarz çocukların başına geliyor. Bu çocukları kandırmak, iyi vaatlerde bulunarak kaçırmak daha kolay oluyor. Biz toplum olarak bu çocukların eğitimini iyi üstlenmezsek, aileler bu çocuklara yeterince sahip çıkmazsa maalesef kaçırılmaya da aday çocuklar olabiliyorlar.
Yine bir çocuğun herhangi bir suçun işlenmesine tanık olması da o çocuğu kaçırmaya sebep olabiliyor. Yani çocuk işlenen bir suçu gördü, suçu işleyen kişi o çocuğu kaçırabiliyor. Bunlar da birer sebep olabiliyor açıkçası.
BİR KAYIP HABERİ DAHA! AİLESİ PERİŞAN OLDU, HER YERDE ARANIYOR
“ÇOCUKLARIMIZI EMANET ETTİĞİMİZ KİŞİLERİ DOĞRU SEÇMEK BİZİM ASLİ GÖREVİMİZ”
Küçük yaştaki çocuklarımızı gözümüzün önünde tutmak zorundayız. Gözümüzün önünde tutamıyorsak da onların güvenliği ile ilgili önlemi almak birinci görevimiz olmalı. Yani siz ya çocuğunuza güvendiğiniz bir kişinin bakımını sağlayacaksanız ya bir şekilde eğer kreşe gidiyorsa güvenlik önlemleri olan bir kreşe gitmesini sağlayacaksınız. Örneğin; bir haberde işitme engelli bir çocuğu, zihinsel engelli amcasıyla su almaya yolladıklarını okudum. Siz zihinsel engelli bir amcaya bir çocuğu, üstelik duymayan bir çocuğu nasıl emanet edersiniz? Burada ailenin de çok ciddi anlamda ihmali olduğunu düşünüyorum. Yani çocuklarımızı emanet ettiğimiz kişileri doğru seçmek ve doğru önlemleri almak bir anne baba olarak bizim asli görevimiz. Biz onların güvenliğini sağlamak zorundayız. Bu noktadan hareketle belli yaşta kendi sorumluluğunu alamayacak çocukları hakikaten gözümüzün önünde tutmalıyız, özellikle de erken yaştaki çocukları. Ama belli bir yaştan sonra tabi ki önlem alınmış bir okula, bir kreşe emanet etmek, güvendiğimiz kişilere bırakmak gibi önlemler de alınabilir.
Ama her saniye, onları boğacak şekilde gözümüz üzerinde olacak demiyorum. Eğer biz çocukla sağlıklı bir iletişim kurduysak, yabancı biri ona yaklaştığında kendini nasıl koruyabileceğini daha önce onunla konuştuysak, çocuk başına bir şey geldiğinde bizi güvenilir olarak görüp, bunları korkmadan anlatır. Çünkü çocuk başına bir şey gelebileceği zaman çok korunmasız olduğu bir ortam dışında kendini kurtarmayı becerebiliyor. Örneğin biri ona yaklaştığında bağırmayı, onun elinden kaçıp kurtulmayı da becerebiliyor. Ama bunları çocuğa anlatmak, bir güven ortamı olan bir aile ilişkisini o çocukla kurmuş olmak da gerekiyor.
Yine zihinsel engelli bir çocuğumuz varsa, zihinsel engelli olmasa bile doğruyu yanlıştan ayırt etmekte zorlanan, işitme sorunu olan, görme sorunu olan çocuklarımız varsa onları da özgüvenlerini zedelemeden kendilerini koruyabilecekleri bir tarzda eğitmek, onlara yabancılara karşı durması gereken noktayı, kendilerini özel anlamda nasıl korumaları gerektiğini öğretmek bizlerin görevi ve bu çocukların eğitim ihtiyacını, özel eğitim ihtiyacını karşılamak da bizlere düşüyor. Onların ilgili eğitimini sağlamamız lazım.
Eylül Yağlıkara, 8 yaşındaydı.
ÇOCUKTAN KAPASİTESİNİN ÜSTÜNDE BAŞARI BEKLEMEYİN!
Aile ilişkilerini iyi tutmalıyız. Onlarla olan iletişimimizin önü açık olmalı. Başarılarını desteklemeli ve kapasitelerinin üzerinde başarı bekleyerek onları gereksiz bir sorumluluk altında ezmemeliyiz. Çünkü bu çocuklar biraz daha bizden kaçmaya, yabancıları dinlemeye müsait olabiliyorlar. Topluma ve çevreye düşen çok büyük görevler var. Eğer çocukların ruhsal sorunları varsa onlara çözüm üretmek zorundayız.
Bir diğer önemli nokta da; travmaya uğrayan kişi başka bir çocuğa zarar verme psikolojisi içerisinde olabiliyor. O zaman biz çocukların travmaları varsa travmaları onarmakla ilgili gereken önlemleri de almalıyız. Başına herhangi bir travma gelen çocuğun bu travmasıyla ilgili erken yaşlarda psikolojik destek aldırmak gerekiyor. Aksi takdirde o da ileride başka bir çocuğu travmaya uğratma açısından riskli biri haline gelecektir.
SOSYAL MEDYAYA ÇOCUĞUNUZUN FOTOĞRAFINI KOYMADAN ÖNCE BİR KEZ DAHA DÜŞÜNÜN!
Çocukların özeli önemlidir. Biz çocuklara her şeyden önce saygı duymalıyız bu çok önemli. Kendisini savunamayan bir çocuğun izni olmadan onu deşifre eden, denize çıplak girdiği bir fotoğrafı, çok açık seçik bir fotoğrafı, o çocuğu rencide edecek bir fotoğrafı paylaşmak hakikaten o çocuğa yapılabilecek büyük bir saygısızlıktır. Kendini ifade etmeyi beceren bir çocuğun da kendisine „Senin bu fotoğrafını paylaşabilir miyim?“ diye sormadan paylaşmak yine yanlıştır. Bir çocuğun doğum günü fotoğrafı, birlikte geçirdiğiniz güzel bir anın fotoğrafı elbet paylaşılabilir. Ama çocuğu rencide edecek, çok göz önüne çıkaracak bir fotoğrafı hele de izni olmadan paylaşmak bence çocuğa yapılabilecek en büyük saygısızlıktır ve duygusal bir istismardır beraberinde. Ünlü birinin çocuğunun fotoğrafının paylaşılması ise; bunun ünlü birinin çocuğu olmanın getirdiği sorumluluk ve yükümlülükle o çocuk adına hakikaten ağır bir yük olduğunu düşünüyorum. Ünlülerin bu konuda çok çok daha dikkatli olmaları gerektiğini düşünüyorum.
[ad_2]
Kaynak