fbpx
Kültür

Kuvayı Milliye'nin havadaki destanı: Muzaffer Ergüder'in Anıları

[ad_1]

Kırmızı Kedi Kitap Orgeneral Muzaffer Ergüder’in 1922-1930 yılları arasını kapsayan havacılık anılarını okurla buluşturdu. Kurtuluş Savaşı yıllarında havacılığın tarihini aydınlatan kitabın yanı sıra yayınevi; Seha L. Meray’ın „Su Başlarını Devler Tutmuş“, José Saramago’nun „Küçük Anılar“, Alberto Manguel’in „Dönüş“ kitaplarını ve Tektaş Ağaoğlu’nun ölmeden önce yazdığı ancak yayımlama fırsatı bulamadığı romanı „Liman“ı yayınladı.

Org. Muzaffer Ergüder’in Havacılık Anıları (1922-1930)

Kurtuluş Savaşı’nın hava cephesinde neler yaşandı? Türk havacısı yokluklara rağmen havadaki düşmanla nasıl çarpıştı? Dönemin Hava Kuvvetleri Müfettişi ve Müsteşarı Muzaffer Ergüder’in anıları, Kuvayı Milliye’nin hava destanına ışık tutuyor…

„Cephe keşif tayyaresine mi muhtaçtır? Ona göre hazırlık yapalım, diyecek kadar derin düşünemezdik. Yeter ki elimizde uçacak tayyare olsun. Biz avcı tayyaresiyle de keşif yapacak, keşif tayyaresinden de bomba atacaktık. Konya’da avcı tayyaresi, Samsun‚da keşif tayyaresi hazırlanıp gönderiliyordu.

„Pilotlarımızı da avcı pilotu, keşif pilotu, bombardıman pilotu diye sınıflandıramazdık. Elde bulunan uçucular, ellerine geçen tayyare ile uçmaya mecburdular. Görev ve mecburiyet, bunu emrediyordu. Her pilot, ömründe görmediği bir tayyareye ilk defa biniyor, meydan üzerinde şöyle bir yokladıktan sonra düşman tarafına süzülüp gidiyordu.

„Her pilota bir uçuş elbisesi, bir gözlük, başlık verecek durumda değildik. Türk pilotu, başlık yerine, yünden bir kış başlığını başına geçiriyor, uçuş kombinezonu yerine yün kazağını giyiyor ve öylece uçuveriyordu.“

Arka Kapak

Türk Hava Kuvvetleri’nin bugünkü başarılı yeri, Kurtuluş Savaşı’ndaki bir avuç kararlı havacının çabalarının üzerinde gelişti.

İşte Orgeneral Muzaffer Ergüder o çabaların üzerine, 1924 ve 1927 yıllarında yaptığı inceleme gezisi raporlarını ve 1926 yılında hazılrladığı Hava Kuvveti rehberi’ni ekleyerek, bu sınıfa eğitim ve uygulamada bilimsel ölçütler getirmiş; böylece Hava Kuvvetleri hızla çağdaş ülkeler seviyesine çıkmaya başlamıştır…

Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Em. Org. H. İbrahim Fırtına’nın yayıma hazırladığı bu eser, havacılık tarihimiz açısından bir başvuru kılavuzu değerindedir.

Seha L. Meray’dan ‚Su Başlarını Devler Tutmuş‘

Türkiyenin en verimli ve önemli akademisyen, aydınlarından ve Türkçenin ince ustalarından Seha L. Meray’ın, gazete yazılarından derlenen ustalıklı kitabı 

Su Başlarını Devler Tutmuş, öğrencisi İlber Ortaylı’nın önsözüyle yeniden okurla buluşuyor.

Seha L. Meray Lozan Tutanakları, Osmanlı İmparatorluğunun Çöküş Belgeleri (Mondros, Sevr), Montreux Tutanakları gibi çevirileriyle hem hukuk alanında hem de tarihçilere büyük yardımı olan metinleri Türkçeye kazandırmıştı. Cumhuriyet, Milliyet gibi gazetelerdeki yazılarıyla da günlük olayları incelemiş, ele aldığı konuları hem felsefi hem de sosyolojik açılardan arı bir dille yazmıştı. Cumhuriyetimizin bu bilgesinin yazıları toplumsal geçmişimizden tuttuğu ışıkla bugünü daha iyi anlamamızı sağlayacak ve geleceğimizi aydınlatacak değerde.

„Halkımızın derin sezgisinin örnek bir simgesiydi. Doğruluğun, ilericiliğin yalın ve sessiz kaynağıydı. Haktan ve halktan yana bir bilim eriydi.“ Cahit Külebi

„Bağnazlığın, donmuşluğun, çağdışılığın her türlüsüne karşı çıkmıştır Seha L. Meray. Bunu bilim adamı olmanın, aydın kişi olmanın, ödevlerinden biri saymıştır. Bunun için de ele aldığı konuları, kavramları değişik boyutlarıyla görmeye, göstermeye çalışmıştır.“ Emin Özdemir

„İnsancıl ve geniş bir dünya görüşü, eleştirici ve alaycı bir bakış açısı, yalınkatlığı yadsıyan çok yönlü bir bilim anlayışı, bitmeyen bir enerji, masa başında uykusuz geçen geceler… Sonuç: Sokaktaki adamdan bilimsel araştırma yapanlara, muhtarlardan yüksek yöneticilere kadar herkes için, bilime, yaşama ve insan sevgisine giden alacakaranlık yolu aydınlatacak birer ışık kaynağı olan yüzlerce yapıt…“ Cevat Geray

„Bilim adamı olduğu denli de, bir bilge idi.“ Mehmet Salihoğlu

Arka Kapak

1977 yılında yitirdiğimiz Prof. Seha L. Meray Türkiye’nin yetiştirdiği en değerli hukukçu ve akademisyenlerdendi. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ve Kızılay üyeliği, ODTÜ rektörlüğü ve uzun yıllar Türk Dil Kurumu başkanlığı yapan, bilhassa devletler hukuku konusunda önemli çalışmalara imza atan bir isimdi. Kendisinin, „Lozan’ın ne olduğunun ve öneminin“ doğru şekilde anlaşılması için yaptığı sekiz ciltlik Lozan Tutanakları çevirisi, konuyla ilgili temel başvuru kaynaklarındandır.

Dönemin Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde yazıları da yayımlanan Seha L. Meray’ın Su Başlarını Devler Tutmuş kitabında, Türkiye’nin kanayan yarası haline gelmiş problemlere yönelik, derin bir içgörü ve çözümleme göreceksiniz.

„Hayatta hoca ve aydın diye tanıdıklaırmını başında gelir ama bu mühim değil. 1965 yılı ile 77 arasında, ne yazık ki sadece 12 yıl, bir insan portresini yakından gördüm. Bir büyük adam portresini yakından gördüm.“ İlber Ortaylı

José Saramago’dan ‚Küçük Anılar‘

José Saramago kitaplığı anılarından parçacıklar sunduğu Küçük Anılar’la genişlemeye devam ediyor. Portekizli yazar bu kez, okurları kendi çocukluk ve ilk gençlik dünyasını keşfe davet ediyor.

1998’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Portekizli yazar José Saramago, bu anı kitabında çocukluk ve ilk gençlik yıllarının perdesini aralıyor. Ancak bukitap alışık olduğumuz türde anı kitaplarından biraz farklı. Anılar düz bir çizgi üzerinde dizilip birbirine eklemlenmek yerine, oradan buradan rasgele seçilen parçacıklar halinde, birbirinden bağımsız olarak okurun önüne seriliyor. Bir başka deyişle, tekil bir anlatıdan ziyade çoklu bir anlatılar zinciriyle karşılaşıyoruz bu kitapta.

Saramago, yine o nükteli. yalın ve ödün vermez derecede dürüst anlatımıyla, basit bir vesikadan öte, edebi bir yapıt çıkarıyor meydana. Deyim yerindeyse kendi Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’ni yazıyor.

Dehşet ile mizahın iç içe geçtiği bu anılarda, okurlar, gazete yazılarındaki kelimeleri sökerek kazanmaya başladığı okuma alışkanlığı sayesinde edebiyatla ilk karşılaşmasından tutun, dört yaşındayken hayatını kaybeden ağabeyi Francisco’nun trajik ölümüne ve bu vesileyle belleğin güvenilirliği konusunda yaşadığı ilk ciddi sarsıntıya kadar, Saramago’ya dair pek çok şey öğrenecek. Hele ki, nüfus memurunun azizliği sonucu aldığı, „yabani turp“ anlamına gelen Saramago soyadının hikâyesi, tam da yazara yakışır biçimde, apayrı bir mizah konusu.

Arka Kapak

Evinin kapısında oturuyordun sen, anneanne, yıldızlı, uçsuz bucaksız geceye açılan kapısında evinin, hakkında hiçbir şey bilmediğin ve asla yolculuk yapamayacağın gökyüzünün altında, büyülü tarlaların ve ağaçların sessizliği içinde, sonra doksan yaşının vakarıyla ve hiçbir zaman kaybetmediğin bir gençlik ateşiyle dedin ki: „Dünya öyle güzel, öleceğime öyle yanıyorum ki.“

Aynen böyle dedin. Ben oradaydım.

José Saramago, „küçüklüğümdeki küçük anılar“ dediği türlü anı parçacıklarını birbiri ardına sıralıyor. Bir amacı da var üstelik: aklın içindeki canavarları ve yine onun yarattığı yücelikleri ortaya çıkarmak.

Alberto Manguel’den ‚Dönüş‘

Kırmızı Kedi Yayınevi’nden Alberto Manguel okurlarına yaz mevsiminde tatlı bir sürpriz! Dönüş aynı zamanda Türkçede bir ilk…

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hatırı sayılır bir okur kitlesine sahip olan usta yazar Alberto Manguel’in daha önce İspanyolca, İtalyanca, Fransızca, Almanca, Portekizce ve Arapça gibi dillere çevrilen ustalıklı novellası Dönüş, Ülker İnce’nin çevirisiyle ilk defa Türkçede.

Manguel’in diğer novellası Ayrıntılara Âşık Adam da yakında yine Ülker İnce’nin çevirisiyle Kırmızı Kedi etiketiyle okurlarıyla buluşacak.

Arjantin kökenli Alberto Manguel’i okurları ilk olarak Borges’e kitap okuyan çocuk olarak tanıdı. Henüz 17 yaşındaydı, Buenos Aires’te Pygmalion adında bir kitabevinde çalışırken Borges çıktı karşısına. Ondan kendisine evinde kitap okumasını istedi. Manguel de kabul etti ve böylece 1964’ten 1968’e kadar aralıksız kitap okudu büyük yazara.

O günden sonra kitaplardan hiç kopamadı Manguel. Tüm yaşamını, gerçek ya da düş, tüm evrenini kitap üzerine kurdu; okumak başlıca uğraşı ve hatta geçim kaynağı oldu. Çevirmenlik, redaktörlük ve yayıncılık yaptı, antolojiler hazırladı.

Alberto Manguel, belki hayatta kalmaktan da önce, okumak, okuyabilmek uğruna, doğup büyüdüğü kenti terk etmek zorunda kalmış, askeri diktatörlük zamanı artan „kayıp“ vakalarının yarattığı dehşetle, Mayıs 68 olaylarından birkaç gün sonra soluğu Avrupa’da almıştı. Yıllar geçtikçe başka toprakları yurt edinecek, başka ülkeleri, başka kentleri memleket bilecekti. Öyküde dediği gibi:
„Bütün çocukluğu ve gençliği süresince kendisinin olan kent, artık geçmişte kalacaktı; bir zamanlar yaşanmış olan ama artık yaşamayan bir yere, denizin yuttuğu bir yere ait olacaktı.“

Türkçede ilk kez yayımlanan Dönüş, yıllar sonra ülkesine dönerek Arjantin Ulusal Kütüphanesi’nin başına geçen Manguel’in kendi geri dönülmez eşiğine de dönüş bir bakıma.

Arka Kapak

Hayatını Roma’da sürdüren, sürdürmekten mutlu olan bir adam, yıllar önce terk etmek zorunda kaldığı ülkesine, kendisi için artık yaşamayan bir yere ait o kente geri dönüyor. Uçaktan iner inmez şehrin geri kalmışlığını ele veren çirkinlikler bir süre sonra yerini tarifsiz bir eğretiliğe, hayal ile gerçek arasındaki çizgiyi bulandıran tuhaf tersliklere bırakıyor. Ve ortaya geçmişin kayıplarıyla malûl bir kent manzarası çıkıyor.

Tektaş Ağaoğlu’nun yayımlanmayan romanı ‚Liman‘

Yazın dünyasına ilk defa Ölümden Hayata isimli öykü kitabıyla giren ardından birbirinden önemli çevirilere imza atan Tektaş Ağaoğlu’nun ölmeden önce kaleme aldığı ancak yayımlama fırsatı bulamadığı romanı Liman Kırmızı Kedi etiketiyle okurlarla buluşuyor.

Hayatını yaptığı her işle Türkiye’de sol siyasetin gelişmesine, işçilerin hak ve özgürlükleri için mücadeleye adamış biriydi Tektaş Ağaoğlu. 84 yaşında aramızdan ayrıldığında ismini kanıtlamış bir siyasetçi, yazar, çevirmen, ressam ve heykeltıraştı. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurucularından Ahmet Ağaoğlu’nun torunu, Demokrat Parti’nin kurucularından Samet Ağaoğlu’nun oğluydu. 1965 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi Şolohov’un Ve Durgun Akardı Don’unu Türkçeye kazandıran oydu. Dostoyevski, Marx, Dickens, Engels ve Lenin’in yapıtlarının da çevirmeniydi. Marx ve Engels’in yazılarından derlediği Politika ve Felsefe yapıtı nedeniyle 7,5 yıl hüküm giyip beş ay tutuklu kalmıştı.

Liman Tektaş Ağaoğlu’nun tüm bu siyasi ve felsefi görüşlerinden beslenen bir roman. Yazar her cümlesi, her imgesiyle okurunu insanın iyi ve kötü taraflarına, hatta özüne taşıyor. Puslu bir geçmişe, fırtınalı bir döneme, mucizelere teşne bir zamana götürüyor.

Arka Kapak

„Neyi bekliyoruz böyle toplanmış pazar yerine?
Bugün barbarlar geliyormuş buraya.“

Kavafis’in ölümsüz şiiri „Barbarları Beklerken“ böyle başlar ve o, gelmeyen barbarların gerilimi kuşatır eseri. Heykel sanatçısı, çevirmen, yayıncı ve Türkiye’deki sol siyasetin önemli figürlerinden Tektaş Ağaoğlu, ölmeden önce bitirdiği ve ilk kez okurla buluşan romanı Liman’da o barbarların gelip bütün atmosferi değiştirdiği bir antik çağ şehrini anlatıyor.

Kâhinler, haberciler, kısmetçiler, falcılar, deliler, aylakların sokaklarda kulaktan kulağa yaydığı söylentilerin ve fırtınaların altüst ettiği şehirde yaşananlar bugünün birer izdüşümü oluyor. Ağaoğlu, felsefi arka planı ve bilinçakışıyla çatışan dinlere, köleliğe ve çocukluk hatıralarının puslu yüzeyinden insanın özüne uğruyor.

Zengin dili ve gerilimi düşmeyen temposuyla Liman, antik çağ söylencelerinin çağdaş bir örneği!

[ad_2]

Devamini oku >>

Cok okunan

To Top