[ad_1]
Okur kitapta, Selanik’teki hayatlarının ve Pembe Ev’in hikayesini Zübeyde Hanım’ın anlatımından okurken, tapu belgelerinden yaşadıkları mahalleyi ve sahip oldukları evleri keşfedecek, kitaptaki krokiyle Selanik’teki Atatürk’ün hayatıyla bağlantılı önemli mekanları daha kolay bulup gezecek.
Çalışlar’ın roman akıcılığında kaleme aldığı „Mustafa Kemal Atatürk Mücadelesi ve Özel Hayatı“, Mustafa Kemal’in yaşadığı yerlere yapılan yolculuklara, tanıklıklara ve belgelere dayanıyor.
Anlatıya eşlik eden fotoğraflar ve zengin kaynakçasıyla benzersiz olan bu biyografi, Mustafa Kemal’in özel hayatını ve mücadelesini bir arada inceliyor. İlk sevdalanmalarını ve tuttuğu ilk anı defterini kız kardeşi Makbule’nin anlatımlarından aktaran kitapta, duygu ve düşünce dünyasını ise bizzat Mustafa Kemal’in kendi kaleminden okura sunuyor.
Okur; annesine yazdığı 1919 tarihli bir mektupla ülkenin başına geçme sürecine tanıklık ederken; cepheden yazdığı bir mektupla da arkadaşı Madam Corinne’den roman isteyen, Trablusgarp çölünde savaşan askerleri için beyaz örtülü, çatal bıçaklı sofralar hazırlatan farklı bir Mustafa Kemal’le tanışıyor.
Kitaptan satır başları…
– „Ninni desem gözüm süzer/ Deste kirpiğin inci dizer/Senin baban gurbet gezer/ Ninni yavrum… Hu… Hu…“ Babası uzaklardayken, annesi Zübeyde onu bu ninniyle uyuturdu.
– Küçücükken iki kez üzerine devrilen kapının altından sıyrık almadan kurtulmuştu.
– Babası Ali Rıza Efendi fidye isteyen eşkıya tarafından kaçırılmış, öldü sanılırken sağ salim evine geri dönmüştü.
– Manastır’daki askeri liseye gideceği günlerde aşık olmuş; evlenmek istediği 30 yaşındaki ünlü şantöz güzeller güzeli Kalyopi’yi annesiyle tanıştırmaya getirmişti.
– Ortaokuldayken kalemlerini, fırçalarını, kağıtlarını mukavvadan yaptığı geniş muhafazaya yerleştirir, Selanik’in en yüksek noktası olan sur boyundaki göçmen mahallesine gider, Olympos’u seyreder, resim yapardı. Gün batımı tablosu öylesine güzeldi ki duvara asmışlardı.
– Delikanlılık yıllarında annesine sorardı: „Tek bir adamın sözüyle her şey birden yıkılıveriyor; anne yalnız biz erkekler mi haklıyız?“
– Harp Okulunda öğrenci iken bir arkadaşına şöyle demişti: „Şiire ve resme, matematiğe verdiğim dikkati verebilseydim, emin ol, beni şimdi Harbiye’nin dört duvarı arasında göremezdin. Mehtaplı gecelerde okuldan kaçar Büyükada’ya gelir, şiir yazardım. Şafakta, gün ağarırken kalkar resim yapmaya başlardım.“
– 1918 yılı Kasım’ında mütareke günlerinde arkadaşlarıyla Minber adında bir gazete çıkarttı. Kadın meselesine önem veren Minber gazetesinden bir anekdot şöyleydi:
– Hemşire işittiniz mi erkekler nasıl gezeceklermiş?
– Hayır işitmedim. Nasıl?
– Yaz günleri tozdan muhafaza için yüzlerine peçe koyacaklarmış.
– Aman ne ala, belki o vakit müsavat (eşitlik) olmasın diye bizden peçeyi kaldırırlar.
– İşgal İstanbul’undan Anadolu’ya giderken ailesini geride bırakmıştı. Bu durum onu huzursuz ediyor, annesiyle kız kardeşi onun yüzünden bir zarar görecekler diye endişe ediyordu. Gerçekten de İngilizler, Zübeyde Hanım’ı Beşiktaş‚taki evinden kaçırma girişiminde bulunmuşlar, bunun üzerine yakınları onu bir akrabasınının evine gizlemişlerdi.
– Erzurum Kongresi günlerinde kaldıkları binanın giriş katında bir piyano odası vardı. Eski Vali Mazhar Müfid ara sıra piyanonun tuşlarına dokunur, küçük eğlence başlardı. Yaverler şarkı okur, konserlere Mustafa Kemal de katılırdı. Güftesi Nigar Osman Hanım’ın „Mani oluyor halimi takrire hicabım / üzme yetişir, üzme firakınla harabım“ parçasını bizzat söylemişti. Tabii „Vardar Ovası“nı da. Repertuarı zengindi.
– Falih Rıfkı Atay, onu „Paha biçilmez bir enerji kaynağı“ olarak tarif etmiş, konuk gazeteciler de bedeninden „hayatiyet fışkırdığına“ vurgu yapmışlardı.
– Küçük boy defterlere not tutar, bu notları alırken, o an aklından, kalbinden geçenleri de yazardı, satır aralarına şarkı sözleri iliştirirdi.
– Karadeniz dalgalarıyla boğuşan Bandırma Vapuru’ndan sinek kaydı traş ve ütülü üniforma ile inmiş, Büyük Taarruz’un ardından geldiği İzmir‚de bir anda damada dönüşüvermişti.
– Misafir gittiği, nazının geçtiği bir dost evi ise tenkitlerini esirgemezdi. Duvara asılı şeylerde en küçük eğriliği görür, kalkıp düzeltirdi. Yemek dar ve sıkıntılı bir odada yenecekse, sofrayı salona taşımaya üşenmezdi.
– Anlamsız davranış ve sözler karşısında kullandığı sözcüklerden biri „ahmak“tı. Ebleh karşılığı „Ebenneka“ ve „akl-ı perişani“ demeyi severdi. Öfkelendiğinde „mendebur“ derdi.
Doğru Bilinen Yanlışlar
– Mustafa Kemal, yoksul çocuğu olduğuna ilişkin anlatılanları yalanlamış, annesinin varlıklı bir aileden geldiğini, babasının da kereste ticaretinden çok para kazandığını vurgulamıştı.
– Yüzbaşıyken Selanik’te satın aldığı ev bugün Türk Konsolosluğu’nun inşa edildiği arsada bulunduğu için, o evde doğmadığı; o evi gençlik yıllarında satın aldığı yazılmış çizilmişti.
– Mustafa Kemal bugün müzeye dönüştürülen Pembe Ev’de doğmuştu. Bu ev ve yanına ailenin daha sonra yaptırdığı ikinci ev Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi’nin ortak mülkiyetindeydi. Mahkeme kararıyla mal paylaşımına başvurduklarında, Pembe Ev’in tapusunu Ali Rıza Efendi almış, Zübeyde Hanım ise ikinci evin sahibi olmuştu.
– Mustafa Kemal’in iki kez kalp krizi geçirdiğine ilişkin saptamalar doğru değildi. Kalp krizinin kesin teşhisinde bugün kullanılan tıbbi olanaklar o gün bilinmiyordu. Kalbi ölüm döşeğinde de sağlamdı.
– Mustafa Kemal’i Samsun‚a götüren Bandırma Vapuru’nun kaptanı İsmail Hakkı Durusu, gemide pusula bulunduğunu; kendisinin tecrübeli bir kaptan olduğunu; Mustafa Kemal gemiyi inceledikten sonra yola çıktıklarını ısrarla tekrarlasa da, Pusulasız Gemi anlatısı herkesçe benimsenmişti.
[ad_2]
Devamini oku >>