[ad_1]
Göbeklitepe Temmuz ayında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alındı. Burası “insanlık mirası” kavramının adeta ete kemiğe büründüğü yer çünkü insanlık kültür ateşini burada yaktı.
Dijital çağa gelebilmemiz için sanayi devriminden geçtik ancak ondan da önce geçtiğimiz ilk basamak kültürel devrimdi. Anadolu ise Taş Çağı’nda yaşanan gelişmeler ile bu kültürel devrimin kalbinde duruyor. Taş Çağı bize her ne kadar günümüzle ilgisi olmayan çok eski devirler gibi gelse de aslında bizi bugünkü toplumsal ve zihinsel yapıya taşıyan kavramların tohumları bu dönemde atıldı. Tarıma, üretime ve yerleşik hayata bu çağda geçtik ve ardından kentler, devletler, imparatorluklar ve karmaşık toplumsal kurumlar geldi. Anadolu bu noktada medeniyetin neredeyse kilit taşı rolünde. Bunu tescilleyen ise Göbeklitepe’nin bulunması oldu.
Peki Göbeklitepe’de neler oldu veya olmuş olabilir?
Öncelikle şehirden önce tapınakların geldiğini öğrendik ve şaşırdık. Kalabalık toplulukların bir araya gelmesindeki birleştirici gücün inanç ve şölen eksenli olabileceğini konuşmaya başladık. Çok küçük gruplar halinde gezen avcı-toplayıcılar, kalabalıklar halinde -sezonsal olarak- burada toplanmaya ve şölenler yapmaya başlamışlar gözüküyor. İnşa ettikleri tapınaklar avcı-toplayıcılardan beklenmedik düzeyde bir organizasyon yeteneği, örgütlenme kapasitesi, soyut düşünme becerisi gerektiriyor. Karşımıza sanıldığı gibi ilkel değil, aksine son derece karmaşık topluluklar olarak çıktılar.
Gerçekten de bu tapınakları yapmak için kalabalık bir işgücü, işgücünün organizasyonu, denetimi ve inşaat ustalığı gerekiyor. Bu durumda Göbeklitepe’de devam eden inşaatlar uzmanlaşmanın ve hiyerarşinin önünü açmış olabilir. Uzmanlaşma, bazı avcılar için -en azından inşaatlar süresince- artık karnını doyurmak için avlanmanın ötesinde bir meslek sahibi olmak demek. Kalabalık grupların denetimi ve organizasyonu ise yönetici sınıfına doğru büyük bir adım atılması…
Avcı, çiftçi, sanayici, yazılımcı zincirini küçücük bir bitki tetikliyor; buğday…
Göbeklitepe’nin tetiklemiş olabileceği değişimler bununla da sınırlı kalmıyor. Kalabalık şantiye çalışanlarını doyurmak için kalıcı bir besin kaynağı arayışına girilmiş ve tarımın keşfi tetiklenmiş olabilir. Dünyada ilk kez evcilleştirilen 2 buğday türü Urfa’da bulunuyor. Sapiens’in yazarı Harari’ye göre aslında biz buğdayı değil, buğday bizi evcilleştirdi. Resme böyle bakınca o buğday çok şeye kadir çünkü insanlığı tamamen dönüştürüyor; avcı, çiftçi, sanayici, yazılımcı zincirini küçücük bir bitki tetikliyor. Ve Göbeklitepe’de düzenli olarak şölenler düzenleniyor olabilir çünkü kazılarda onlarca hayvan kemiği bulundu. Yani medeniyetimizi bu şölenler etrafında kurmuş olabiliriz. Bu şölenlerin sosyal birleştiriciliği kadar bazı hırslı kişilerin öne çıkma çabasıyla eşitsizliğin temelleri atılmış olabilir. Ve kabartmalardaki süsleme olmadığı dile getirilen semboller hiyeroglifler gibi resim yazısının atası olabilir. Ne sıra dışı değil mi?
Göbeklitepe nedir ?
Arkeologlar bu alanın avcı erkeklerin şölenler düzenlendiği sezonluk bir toplanma yeri olduğunu söylüyor. Avcıların neden bir araya geldiklerine dair fikirler ise çeşitli. Düşman kabilelerin barış yapmak için burada şölenler düzenlediklerini söyleyenler var. Bazıları dikilitaşların avcıların atalarını sembolize ettiğini düşünüyor. Kimileri de sembollerin takımyıldızlarıyla ilişkili olduğunu düşünüyor. Göbeklitepe’yi uzaylıların veya Atlantisvari çok gelişmiş bir medeniyetin yaptığını düşünenler hiç de az değil.
Göbeklitepe nasıl bulundu?
Göbeklitepe’nin bulunuş hikayesi 1986’da tarlanın sahibi Şavak Yıldız’ın iki kireçtaşı heykel bulup müzeye götürmesiyle başlıyor. Benzeri olmadığı için ne olduğu anlaşılamayan heykeller uzun süre depoda bekliyor. Ta ki Urfa’daki başka bir taş çağı yerleşimini kazan iki arkeolog depoya eser teslim etmek için gelene kadar.
Bu iki arkeolog Nevali Çori adlı taş çağı yerleşimi baraj suları altında kalmadan kurtarma kazısı yapan ekiptenler. Burada hem eşsiz heykeller hem de ilk defa T başlı bir tapınak bulunduğu için tecrübeliler ve depodaki heykeller hemen ilgilerini çekiyor. Ve Göbeklitepe neresi aramaya başlıyorlar.
Klaus Schmidt heykellerin bulunduğu alanda bir süre sonra kazılara başlıyor. 2 yıl sonra nihayet tapınaklara ulaşılıyor ancak arkeologlar tarafından değil. Tarla sahibi alanın diğer bir köşesinde tarlasını sürmek için taşları temizlemeye çalışırken büyük bir taşa rastlıyor. Yerinden oynatamadığı taşı geldiğinde Schmidt’e gösteriyor. Alman arkeolog yerde gömülü taşın Nevali Çori’den aşina olduğu tapınaklara ait T başlı bir dikilitaşın ucu olduğunu hemen anlıyor.
Göbeklitepe Tapınakları neye benziyor?
Yüz yılın en heyecan verici arkeolojik buluntusu gün yüzüne çıkarıldığından beri tüm dünyada ilginin odağı. Göbeklitepe heyecan verici çünkü 12 bin yıllık yaşı ve Taş Çağı için gerçekten de çok büyük olan boyutları ile benzersiz. Toprak altında radarla tespit edilenler dahil 20 kadar tapınak bulunuyor. Dairesel formda büyük yapılardan kare şeklinde olan küçük yapılara kadar burası bir tapınak kompleksi. Tapınakların merkezinde iki büyük dikilitaş bulunuyor. Çevresinde ise on kadar dikilitaş daha var ve alçak çevre duvarına yerleştirilmişler. Üzerleri yırtıcıların ağırlıkta olduğu enfes hayvan kabartmaları ile bezeli.
Ziyarete açık bölümde tapınakları daire şeklinde ahşap bir yol çevreliyor . Yukarıdan tamamen kazılmış 4 tapınak görülebiliyor. Bu tapınaklar A, B, C ve D tapınakları olarak adlandırılmışlar. A tapınağında yılan, B de tilki, C de yaban domuzu ve D de kuş ve yılan kabartmaları yoğunlukta. Bu tapınakların farklı klanlara ait olup olmadığı önemli bir soru. Tapınakların en büyüğü ve süslüsü olan D tapınağının ortasındaki iki dikilitaş hemen dikkat çekiyor. ��zerinde kolları, incecik parmakları, süslü önlüğü ve T şeklinde başı ile bu ululuğu vurgulanmış bir insanı tasvir ediyor. Diğer dikilitaşların yüzü saygıyla merkezdekilere dönük. Bizim yüzümüz de saygıyla taşlara…
Çünkü bu tapınakların yapıldıkları dönemde henüz ne hayvan evcilleştirilmiş ne yerleşik hayata geçilmiş ne de tarım yapılıyor. Göbeklitepe’yi inşa edenler, tarih kitaplarından bildiğimiz uzun saçlı, taş baltalı avcı-toplayıcılar. Ellerinde sadece obsidiyen ve çakıl taşları var ve dikilitaşların üzerlerine çeşitli hayvanlar, hatta soyut semboller işlemişler. Dahası 5-6 ton ağırlıkta ve 5,5 metreye varan uzunluktaki dikilitaşları civardaki taş ocaklarından taşımış ve ana kayadan şekillendirilmiş kaidenin tam ortasına dimdik yerleştirmişler. Bu gerçekten de akıl almaz…
Yonca Eldener kimdir?
Yonca Eldener, 1972 yılında Ankara’da doğdu. TED Ankara Koleji’ni bitirdikten sonra ODTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir Planlama Bölümü’nü okuyup buradan mezun oldu. 1995 yılında Avrupa Birliği Jean Monnet Bursu ile Univeristy College London – Bartlett Mimarlık Okulu’nda Gayrimenkul ve Planlama mastırı yaptı. 1996-2002 yıllarında ODTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir Planlama Bölümü’nde doktora derecesini aldı.
Kasım 2014 yılında yayınlanan “Göbekli Tepe Muhafızı”, Yonca Eldener’in ikinci romanıdır. Kitap, Göbekli Tepe’nin ilk ve tek romanı olması özelliğini taşıyor.
Evli ve iki kız çocuğu annesi olan yazar, halen bir firmada genel müdürlük görevini sürdürmektedir.
[ad_2]
Devamini oku >>