[ad_1]
Ara Güler dünya çapında bir fotoğraf üstadı. Peki kendisine „sanatçı“ denilince huysuz karşı çıkışlarıyla bilinen ve „zanaatkarlık“ ile „foto-muhabiri“ kimliğinde ısrar eden Ara Güler’in öküler de kaleme aldığını biliyor muydunuz? 60 yıl kadar önce kaleme aldığı ve daha o dönemden meylinin „görselliğe“ olduğunu ifade ettiği öyküleri şimdi okurla buluştu. Aras Yayınları „Babil’den Sonra Yaşayacağız“ adıyla yayımladığı kitapta, Ara Güler’in öykülerine vizöründen büyüleyici anları yakaladığı fotoğrafları da eşlik ediyor.
Ara Güler’in erken döneminde kaleme aldığı öykülerle daha sonra çektiği fotoğrafları bir araya getiren kitap, Türkiye‚de yaratıcı fotoğrafçılığın uluslararası alanda ün kazanmış en önemli temsilcisi olarak kabul edilen ve fotoğrafçı kimliğiyle öne çıkan sanatçının pek bilinmeyen bir yönünü, öykücülüğünü etraflı bir şekilde ortaya çıkarıyor.
Türkçe, Ermenice ve İngilizce üç cilt halinde eşzamanlı olarak yapılan bu yeni basım Güler’in metinleriyle görsel dünyası arasında muhtemel eşleşmelerin izini sürerek bir “foto-öykü albümü” halini alıyor.
Fotoğraflarında anlamlı anları yakalayıp onlardan bir kompozisyon oluşturabilmesinde bu erken dönem öykülerinin önemli bir rolü olduğunu düşünen Güler, kitapta yer alan on üç öyküsünü birer fotoğraf olarak nitelendiriyor. Babil’den Sonra Yaşayacağız, Güler’in yalnızca fotoğraflarıyla değil, öyküleriyle de “görsel dünyanın adamı” olduğunun adeta kanıtı.
Kitaptan:
Bugün Nagazaki’den bir mektup aldım. Ken Yi İç’ten. Sevindim, çünkü atom bombasının yol açtığı yaraların iyileştiğini yazıyordu. Ken Yi İç kötü bir çocuk değildir. Son dünya savaşında karşı saflarda savaşmıştık.
Sinemada yanıma genç bir kız oturdu. Kız ya da kadın. Tanımıyorum, tanımaya gerek de duymuyorum. O da beni tanımıyor, tanımaya gerek de duymuyor. Karanlıktı. Beyaz perdenin üstündeki kara şapkalı adam sarışın kadına dört el ateş etti, kadın yere düştü. Kızın bedeni meğer hayli sıcak ve cezbediciydi. Işıklar yanarsa –bu memleketin alışkanlığı– rezil olacağız. Arkadaşımın biri buna benzer bir olay anlatmıştı. THE END. Kız çirkinmiş…
İnan olsun, bu devirde hiç kimsenin kafasında kötülük yok. Örneğin ben, uzun boylu denizci, bugüne kadar yaptıklarımın hiçbirinden pişman değilim. Bugüne kadar isteklerimi yerine getirdim, bundan sonra da getireceğim. Canları istiyorsa dünyada yaşayan herkes bana darılsın. Ben yine de onların acılarına ortak olacağım. Herkes dilediği gibi yaşasın. Bunda ne kötülük var ki? Dünya aynı gün batacak. Ben yasalara uymuş ya da uymamışım, sen idamlık beyaz entarinle sehpanın sacayakları ortasında üç saat hareketsiz kalmışsın, ne olacak? Olacak olan, her zaman aynıdır. Önemli olan iki kutbun uzlaşması mıdır? Diyelim ki anlaştılar, bana ne? Diyelim ki anlaşamadılar, yine bana ne? Ben denizciyim. Bugün bu gemiyle, yarın öbür gemiyle, başka bir gün daha başka bir gemiyle denize açılacağım. Benim dünyam sonsuzluklardadır. Fırtına güçlü olur da batarsak, balıklar şölen yapar. Savaşta bir tepenin eteğinde, doyumsuz doğanın taze ışıkları altında sıcak, katı bir mermiyle öteki dünyaya göç edersem de solucanlar ziyafet çeker. Sonuç aynı olduktan sonra, ben uzun boylu denizci, günümü gün etmekten başka bir şey düşünmemeliyim.
Bu gece dikkat edin, biri ıslık çalarak kapınızın önünden geçecektir. O kişi ben olacağım…
Ara Güler
1928 yılında İstanbul‚da doğdu. Türkiye’de yaratıcı fotoğrafçılığın uluslararası alanda ün kazanmış en önemli temsilcisi olarak kabul edilir. Çocukluk yıllarında sinemadan çok etkilendi. Lisedeyken film stüdyolarında çalıştı. 1951 yılında Getronagan Lisesi’nden mezun oldu. Muhsin Ertuğrul’un yanında tiyatro ve oyunculuk eğitimi almaya başladı. Rejisör veya oyun yazarı olmak istiyordu. Bu yıllarda bazı edebiyat dergilerinde ve Ermenice gazetelerde öyküleri, röportajları yayımlandı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne devam etti, ancak fotomuhabiri olmaya karar vermesi nedeniyle üniversiteyi yarıda bıraktı. Gazetecilik yaşamına 1950’de Yeni İstanbul gazetesinde başladı. Time Life, Paris Match ve Stern dergilerinin Yakındoğu foto muhabirliğini üstlendi. Magnum Photos’a katıldı. Nuh’un Gemisi röportajını yaptı ve bu fotoğraflar Magnum Photos tarafından 100’ün üzerinde yayına dağıtıldı. Yine bu yıllarda Nemrut Dağı röportajını gerçekleştirdi ve tüm dünya Nemrut Dağı’nı onun fotoğrafları ile tanıdı. Bir diğer önemli röportajı Afrodisyas ile de unutulmuş bu kentin yeniden keşfedilmesini ve dünyaca tanınmasını sağladı. 1961’e kadar Hayat dergisinde fotoğraf bölümü şefi olarak çalıştı. 1961’de İngiltere’de yayımlanan British Journal of Photography Year Book, onu dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak tanımladı. Aynı yıl Amerikan Dergi Fotoğrafçıları Derneği’ne (ASMP) kabul edildi. 1962’de Almanya’da Master of Leica unvanını kazandı. Yine aynı yıl fotoğraf dünyasının o dönemdeki en önemli yayını olan Camera dergisi onunla ilgili bir özel sayı yayımladı. Lord Kinross’un 1971’de basılan Hagia Sophia: A History of Constantinople kitabının fotoğraflarını çekti. 1974’te Amerika Birleşik Devletleri’ne davet edildi ve birçok ünlü Amerikalı’nın fotoğraflarını çektikten sonra Yaratıcı Amerikalılar adlı sergisini dünyanın birçok kentinde sergiledi. Yine aynı yıl Yavuz zırhlısının sökülmesini konu alan Kahramanın Sonu adlı bir belgesel film çekti. Yıllarca üstünde çalıştığı Mimar Sinan yapıtlarının fotoğrafları 1992’de yayımlandı. Dünyanın dört bir yanında yüzlerce sergi açtı. Onlarca kitabı yayımlandı. Bertrand Russell’dan Winston Churchill’e, Arnold Toynbee’den Picasso’ya, William Saroyan’dan Salvador Dali’ye kadar dünyaca ünlü birçok kişinin, ayrıca Türkiye’nin en önde gelen sanatçılarının fotoğraflarını çekti, onlarla röportajlar yaptı.
[ad_2]
Devamini oku >>