[ad_1]
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe’de 10. Büyükelçiler Konferansı katılımcılarına verilen öğle yemeğinde yaptığı konuşmada, büyükelçileri milletin evinde ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
10. Büyükelçiler Konferansı’nın, ülke, millet ve diplomasi için hayırlara vesile olmasını dileyen Erdoğan, yurt dışından Türkiye’ye teşrif eden ve edecek olan misafirlere „Hoşgeldiniz“ dedi.
Dışişleri Bakanlığını, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve ekibini de tebrik eden Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı görevini devraldığı günden beri iç siyasette olduğu gibi, dış politikada da yoğun bir temponun içinde bulunduğunu vurguladı.
„113 YURT DIŞI SEYAHATİ GERÇEKLEŞTİRDİK“
Erdoğan, meydanlarda millete verdiği söze uygun olarak makamında oturan değil, koşan, koşturan, terleyen bir Cumhurbaşkanı olmaya çalıştığına değinerek, „Nasıl 81 vilayetin meseleleri ile yakından ilgileniyorsak, yurt dışında da ülkemizin gücüne güç katmak için gayret sarf ediyoruz. Geride bıraktığımız dört senede, Cumhurbaşkanı olarak resmi ziyaret, çalışma ziyareti ve zirve toplantıları bağlamında toplam 113 yurt dışı seyahati gerçekleştirdik“ dedi.
Başta Afrika ve Latin Amerika’dakiler olmak üzere uzun yıllar ilişkilerin kısıtlı seyrettiği devletlerle iş birliğini geliştirmenin yollarını aradıklarını aktaran Erdoğan, 50’si resmi ziyaret olmak üzere 60 devlet başkanını, Türkiye’de misafir ettiklerini bildirdi.
„CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ, ÜLKEMİZİN İHTİYAÇLARINA EN UYGUN MODELDİR“
G 20, Dünya İnsani Zirvesi, D8 İslam İşbirliği Zirveleri gibi pek çok üst düzey toplantıya başarıyla ev sahipliği yaptıklarını dile getiren Erdoğan, büyükelçilerle de gerek ziyaretleri sırasında gerekse bu zirveler vesilesiyle bir araya geldiklerini hatırlattı.
Büyükelçiler Konferansı’nın konumunun çok daha farklı olduğuna işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:
„Artık geleneksel hale gelen bu toplantı, tüm büyükelçilerimizin aynı çatı altında buluştuğu, istişareler yaptığı, ortak akılla Türk diplomasinin genel resminin, rotasının ve ufkunun çizildiği önemli bir platform haline geldi. Konferans, uluslararası ilişkilerimizin durumu, geleceği ve başarısı açısından çok kıymetli bir imkandır. Bu seneki toplantının daha öncekilerden farkı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk konferansı olmasıdır. Türkiye, merhum Özal’dan Erbakan’a, Türkeş’ten Yazıcıoğlu’na, Demirel’e kadar, Türk siyasi hayatında iz bırakmış birçok siyaset adamının hayalini kurduğu bir yönetim sistemini hamdolsun demokratik yöntemlerle hayata geçirmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, tarihimize, kültürümüze, milletimizin beklentilerine ve elbette ülkemizin ihtiyaçlarına en uygun modeldir.“
Erdoğan, milletin bir daha Güneş Motel vari utanç pazarlıklarına şahit olmayacağını, suni gerilimler yaşamayacağını, sistemden kaynaklı istikrarsızlıklarla boğuşmak zorunda kalmayacağını vurguladı.
„İNSANI DİKKATE ALMAYAN HİÇBİR SİSTEM BAŞARILI OLAMAZ“
24 Haziran gecesi sandığın renginin belli olmasıyla beraber daha önceki tartışmaların hiçbirisinin yaşanmadığına dikkati çeken Erdoğan, milletin sandığa giderek hem yürütmeyi hem de yasama organını belirlediğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin alkışlanması gereken bir diğer başarısının, böylesine kritik bir değişikliği sandık yoluyla tamamen demokrasinin kurallarını işleterek yapması olduğunu ifade ederek, „Dünyanın birçok bölgesinde gerilimlere, kutuplaşmalara, hatta kanlı çatışmalara sebep olabilecek tarihi bir değişim, Türkiye’de tam bir demokrasi şöleni havasında gerçekleşmiştir. Bu açıdan 16 Nisan halk oylaması ve 24 Haziran seçimleri, Türk demokrasisinin ulaştığı seviyeyi de göstermektedir. Demokrasimiz, 16 yılda atlattığı badirelerle, başarıyla verdiği sınavlarla, olgunlaşmış, tüm dünyada parmakla gösterilecek konuma gelmiştir“ değerlendirmesinde bulundu.
„VAKİT KAYIPLARINA ASLA TAHAMMÜLÜMÜZ YOKTUR“
„Sistem ne kadar mükemmel olursa olsun, başarısını ya da başarısızlığını belirleyecek temel faktör insandır“ sözlerini kullanan Erdoğan, şunları kaydetti:
„İnsanı dikkate almayan hiçbir sistem başarılı olamaz. İnsanı motive etmeyen hiçbir model, hedeflerine ulaşamaz. Yeni yönetim sistemimizin de başarı çıtasını hiç şüphesiz insan belirleyecektir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin pürüzsüz bir şekilde işleyebilmesi en alttan en üste kadar devlet idaremizin tüm kademlerinde tesis edeceğimiz anlayış ve ideal birliğiyle mümkündür. Memurundan amirine, uzmanından başkanına, valisinden büyükelçisine kadar herkes tam bir koordinasyon içerisinde büyük ve güçlü Türkiye ideali için çalışmak, üretmek, mücadele etmek zorundadır. Kurumsal taassuplara, çatışmalara, yersiz kaygılardan veya koordinasyon eksikliğinden kaynaklanan vakit kayıplarına asla tahammülümüz yoktur.“
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde amir ne kadar önemliyse, riyasetlerinde çalışan personelin de o derece önemli olduğunun altını çizerek, şu ifadeleri kullandı:
„Valinin görevi ne kadar kritikse, karayollarımızın durumunu kontrol eden işçinin görevi de o kadar kritiktir. Genel müdürün rolü ne kadar mühimse, vatandaşlarımızın güvenliği için gece uykusundan fedakarlık yapan bekçimizin görevi de o kadar mühimdir. Büyükelçimizin vazifesi ne kadar vazgeçilmezse, kançılarya binasında farklı görevlerde çalışan personelinin vazifesi de o derece vazgeçilmezdir. Statüsü, konumu, unvanı ne olursa olsun devlet teşkilatımızın tüm kadrolarının aynı vazife şuuruyla, aynı adanmışlıkla meseleye eğilmesi gerekiyor. Hiç kimsenin sistemi tıkamasına yavaşlatmasına müsaade edemeyiz. Bunu sağlayacak olan da kurumların üst yöneticilerdir.“
Üst kademe yöneticilerinin omuzlarına, eskisine göre çok daha büyük sorumluluklar düştüğünü belirten Erdoğan, „Özellikle bulundukları ülkelerde devletimizi ve Cumhurbaşkanlığı makamını temsil eden siz değerli büyükelçilerimizin mesuliyetleri daha da ağırlaşıyor“ dedi.
Erdoğan, büyükelçilerin görev yaptığı yerlerde büyük bir ülkenin ve milletin evlatları olarak faaliyetlerini başarıyla sürdürdüklerini anlatarak, „Devletimizin ve hükümetimizin dış politika vizyonuna uygun olarak pek çok diplomatik çalışmalarda yer aldınız. Binlerce yıllık devlet geçmişimizi ve onun ayrılmaz bir parçası olan hariciye geleneğimizi en güzel şekilde temsil ettiniz. Görev yaptığınız ülkelerde ve uluslararası kuruluşlarda diplomasinin inceliklerini kullanarak ülkemizin konumu üst sıralara taşıdınız. Emekleriniz için her birinize şahsım ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum“ diye konuştu.
Erdoğan, Türkiye’nin son yıllarda elde ettiği uluslararası zaferlerde siyasi iradenin kararlı ve dirayetli tavrının yanında büyükelçilerin de çok önemli payının bulunduğunu söyledi.
Hariciye teşkilatı güçlü olmayan bir devletin beynelmilel ilişkilerde güçlü olmasının beklenemeyeceğini vurgulayan Erdoğan, Türkiye’nin bu noktada gerçekten yetkin, nitelikli, kadim değerleri içselleştiren, dünyayı ve Türkiye’yi yakından takip eden bir hariciye kadrosuna sahip olduğunu kaydetti.
Erdoğan, birikimleri, özgüvenleri ve pek çok üstün vasıflarıyla diplomatların güçlerini ve kabiliyetlerini iyi tanıdığını ve bildiğini dile getirerek, „Bu kadroyu, yeteri kadar etkin şekilde kullanamadığımıza da inanıyorum. İnşallah, yeni dönemde sizlerden daha büyük gayretler ve sonuçlar bekliyoruz“ dedi.
„Görünen köy kılavuz istemez“ atasözünü anımsatan Erdoğan, son birkaç haftadır yaşanan hadiselerin Türkiye’nin diğer alanlardaki gibi ekonomide de bir kuşatma ile karşıya karşıya bulunduğunun göstergesi olduğuna işaret etti.
Gezi olayları ile başlayan 17-25 Aralık girişimi ile devam eden 15 Temmuz hain darbe teşebbüsü ile bir üst aşamaya taşınan saldırıların bir müddet daha devam edeceğinin açık olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
„Türkiye’nin bağımsızlığını, ekonomik çıkarlarını milli onurunu, haysiyet ve şahsiyetini hedef alan bu atakların farklı biçimlerine karşı da hazırlıklı olmalıyız. Son yıllarda terörden ekonomik manipülasyonlara bir dizi operasyona maruz kalmamızın en önemli sebebi, milli menfaatlerimiz noktasında tavizsiz bir tutum takınmış olmamızdır.
Göreve geldiğimiz andan itibaren milletin emanetini, namusumuz bilip üzerine gölge düşürmedik. Siyasetin yeniden vesayetin emrine girmesine izin vermedik. Toplumsal çatışma senaryolarını milletimizle sırt sırta vererek engelledik. Terör örgütleri üzerinden kurulan oyunları kısa sürede deşifre edip önüne geçtik.“
Erdoğan, Suriye’de DAEŞ’le mücadele bahanesiyle Türkiye’nin etrafında oluşturulmaya çalışılan terör koridoruna rıza göstermediklerini vurgulayarak, ekonomide de fakir fukaranın rızkının finans lobilerine peşkeş çekilmesine göz yummadıklarını söyledi.
„BEN YAPTIM OLDU DİYEMEZSİN“
Döviz kurundaki gelişmelerin ekonomik hiçbir temelinin olmadığını, tamamen Türkiye’ye saldırı mahiyeti taşıdığının herkesin ortak tespiti olduğunu dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
„Dünyada bir Dünya Ticaret Örgütü var. Şu atılan adımlara baktığınız zaman acaba bunun Dünya Ticaret Örgütü’nün umdeleriyle yakından uzaktan bir alakası var mı? ‚Ben yaptım oldu‘ diyemezsin. İstediğin kadar Başkan ol, ne olursan ol. Akşam yatıp, sabah kalkıp ondan sonra ‚Demir çeliğe şu kadar vergi koydum‘ diyemezsin. Bir devamlılık söz konusudur. Ülkeler bütün hesabını bunun üzerine yapıyor ve buna göre adımlarını atıyor. Ondan sonra uluslararasında güven diye bir şey kalır mı?
Bir taraftan stratejik ortak olacaksın. Öbür taraftan stratejik ortağının ayaklarına kurşun sıkacaksın. Bir taraftan Afganistan’da herkes terk ederken, beraber olacaksın, Somali’de, NATO’da beraber olacaksın. Ondan sonra kalkıp stratejik ortağını sırtından vurmaya yöneleceksin. Böyle bir şey kabullenilebilir mi? Bunlara bizim eyvallah etmemiz mümkün değildir.“
„Bugün yaşadığımız hadisenin ne 1994, ne 2001, ne 2007 kriziyle bir ilgisi yoktur. Gerçekten bambaşka bir durumla karşı karşıyayız“ diyen Erdoğan, ekonomik saldırılara karşı Hazine ve Maliye Bakanlığı ile diğer ilgili ekonomi birimlerinin gereken adımları attığını, atmaya da devam edeceğini aktardı.
Erdoğan, sözlerine şöyle sürdürdü:
„Şu anda bizim bütün bu olaylar karşısında temkinli bir şekilde attığımız adımlar var, atacağımız adımlar var. Çeşitli planlarımız var. Kurun geldiği yerin ekonomik izahı olmadığı gibi biz ‚Kur şöyle oldu, kur böyle oldu‘ demek suretiyle ‚Battık, bittik‘ böyle bir şey yok. Türkiye’nin ekonomik dinamikleri sağlamdır, güçlüdür. Yerindedir ve yerinde olmaya da devam edecektir.
Döviz kurunun ekonominin kuralları içindeki makul seviyesi neyse en kısa zamanda mutlaka oraya da oturacaktır. Hiç endişe etmeyin, bu konuda rahat olun. Ülke olarak bu süreçte, serbest piyasa ekonomisinin kurallarından asla taviz vermedik, vermeyeceğiz.“
„SPEKÜLASYONLARI YAPANLARA GEREKEN BEDELİ ÖDETECEĞİZ“
Erdoğan, aksi yönde çıkarılan söylentilere hiç kimsenin itibar etmemesini vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:
„Sosyal medya üzerinden birçok ekonomik terör kişilikleri var. Onların yaptığı çalışmalar var. Bunlara karşı da şu anda yargımız, tedbirlerini almıştır. Onların üzerine gidiyor. SPK’sıyla üzerine gidiyoruz ve bunları yakaladığımız yerde de gereken cezai müeyyideleri bunlara uygulayacağız. Çünkü bu, vatana ihanettir. Bu ihanet şebekelerine de ‚Elini, kolunu sallayarak gezebilirsin‘ demeyeceğiz, dedirtmeyeceğiz.
Biz bu oyunu gördük ve duruşumuzdan taviz vermeyeceğimizi bir kez daha ilan ederek tavrımızı ortaya koyduk. Diğer alanlarda da yolumuza devam ediyoruz. Neler söylüyorlar? İşte C planı… C planının arkasında yatan gerçek şu, ‚Sermayeye el koymak.‘ Ya sen benim hafıza kayıtlarımı nereden okuyorsun? Bunlar falcı mıdır, nedir anlamak mümkün değil. Böyle bir şey mi açıkladık? Neye göre bunu söylüyorsun? Bunlar maalesef gerçekten ihanet şebekesi ama biz bunlara yüz vermeyeceğiz. Gereği neyse, işte bu tür spekülasyonları yapanlara da gereken bedeli ödeteceğiz.“
„BUNLARIN DA İNLERİNİ BAŞLARINA GEÇİRECEĞİZ“
Milli güvenliği tehdit eden FETÖ ihanet çetesinin ve bölücü terör örgütünün sadece saldırılarını engellemekle kalmadıklarını inlerini de başlarına geçirdiklerini vurgulayan Erdoğan, „Bunların da inlerini başlarına geçireceğiz“ dedi.
Erdoğan, Türkiye’yi kendi vatandaşları ile beraber yüz milyonlarca insanın umudu haline getirdiklerine işaret ederek, şu değerlendirmede bulundu:
„Göreve geldiğimizde Türkiye’nin durumu neydi, biliyorsunuz. Bugün geldiğimiz durum nedir, o da ortada. Ülkemize yönelik son yıllarda artık saldırıların hedefi asla şahıslar, partiler, kurumlar değildir. NATO müttefiki olarak ciddi bedeller ödemiş bir devlete karşı, her alanda böylesine düşmanca bir tavır içine girilmesini hiçbir makul gerekçesi yoktur. Burada amaç üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek, hatta mümkünse bağcının dişlerini dökmek, ciğerini sökmektir. Bunların yapmak istediği bu. Burada asıl mesele, Türkiye’yi iddialarından, hedeflerinden ve ısrarla dile getirdiği hak ve adalet arayışından vazgeçirmektir.
Maruz kaldığımız oyunların gayesi ülkemizi tekrar boyunduruk altına sokarak, cüssesi büyük ama içi boş kağıttan kaplana dönüştürmektir. Dertleri bu. Hangi bahane ile yapılırsa yapılsın, hangi cafcaflı kavramlarla süslenirse süslensin, operasyonun gerçek hedefi budur. Bu saldırılardan alnımızın akıyla çıkmamız da milletimizin birliği, beraberliği ve desteğiyle mümkündür.“
Cumhurbaşkanı Erdoğan, büyükelçilere seslenerek, görev yaptıkları her yerde çaba göstererek çalışmalarının kritik öneme sahip olduğunu söyledi.
Erdoğan, Türkiye’nin hiçbir gelişmeye seyirci kalma lüksü olmadığını belirterek, „Kalıpları aşmak, ezberleri bozmak, alışkanlıkları değiştirmek zorundayız. Ya bir yol bulacağız ya bir yol bulacağız. Bunun başka bir çıkışı yok. İnşallah bu oyunu hep birlikte bozacağız“ ifadesini kullandı.
Türkiye’ye yönelik operasyonları hep birlikte göğüsleyeceklerini vurgulayan Erdoğan, devlete atılan iftiraları boşa çıkaracaklarını, milleti hedef alan senaryoları hep birlikte hezimete uğratacaklarını bildirdi.
„HER ZAFERİMİZİN ARDINDA MİLLETİMİZİN FEDAKARLIĞI VARDIR“
Erdoğan, büyükelçileri seferberlik ruhu ile çalışmaya davet ederek, yeni dönemde çok daha etkin, çok daha sonuç alıcı çalışmalara imza atacaklarına inandığını dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, millet olarak bu coğrafyadaki varlığın, birilerinin ihsanına, lütfuna, ikramına borçlu olmadıklarına değinerek, her zaferin ardında milletin fedakarlığı, alın teri, kanı ve canı olduğunun altını çizdi.
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
„Her başarımızın gerisinde ‚Canı, cananı bütün varlığımı alsında hüda/ Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda‘ diyerek cepheye koşan kahramanların cesareti, onların ardından acılarını, yüreklerine gömen ailelerin o vakur duruşu vardır. Adları, şanları, cüsseleri, kendilerine biçtikleri rol ne olursa olsun küresel sistemin kabadayıları, bedeli kanla ödenmiş kazanımlarımıza hoyratça, destursuzca el uzatamaz. Hele hele sözüm ona hukuk namına, hukuksuzlukları bize kimse dayatamaz. Türkiye’nin dış politika paradigması ve kırmızı çizgileri bellidir.
Bizim gayemiz, milletimizin huzur ve emniyeti yanında yakın komşularımızdan başlayarak bölgemize ve dünyaya istikrarın hakim olmasıdır. Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün veciz ifadesiyle ‚Yurtta sulh, cihanda sulh‘ dış politikamızın temel önceliğidir. Nasıl ‚bal bal‘ diyerek ağız tatlanmazsa, ’sulh sulh‘ diyerek de barış tesis edilemez.“
Barışı sağlamanın yolunun her alanda aktif, güçlü ve sözünü dinletebilir olmaktan geçtiğine dikkati çeken Erdoğan, aktif bir dış politikanın en önemli icracılarının başında da büyükelçilerin geldiğini söyledi.
Erdoğan, sahada olmadan, masada olunmayacağını vurgulayarak, „Elbette masada iyi temsil edilmeden de sahadaki kazanımlara sahip çıkılamaz. Hem sahada hem masada varlık göstermeden sulhun idamesini sağlamak hayalden öteye gitmez“ dedi.
Erdoğan, şunları kaydetti:
„Devletlerin başarısının sırrı, şayet barış istiyorlarsa daima savaşa hazır olmalarında yatar. Biz hazırız, onu söyleyeyim. Her şeyimizle hazırız. İşte bunu Fırat Kalkanı’nda da ortaya koyduk, Afrin’de de ortaya koyduk, yarın da koyarız. Her alanda bu anlayışla hareket ediyoruz. Suriye’de gerçek anlamda barışın ve huzurun, sadece ülkemizin güvenliği sağladığı yerlerde bulunuyor olması bu sözün en açık ifadesidir. Göç meselesinden terörle mücadeleye, insani krizlerden bölgemizde akan kanının durdurulmasına kadar pek çok meselede bu anlayışla hareket ettik, bu anlayışla hareket ediyoruz. Avrupa ülkelerinin yıllardır savuna geldikleri prensipleri hiçe sayarak, insanları dikenli tel örgülere mahkum ettikleri mülteci krizinde biz elimizi taşın altına koyduk. 2011’den beri canını kurtarmak için kapımıza gelen sığınmacıların diline, dinine etnik kimliğine bakmadan ev sahipliği yapıyor, insan onuruna uygun bir şekilde onları ağırlıyoruz. Bu insanlar için kendi bütçemizden Birleşmiş Milletler hesaplamalarına göre harcadığımız rakam 32 milyar doları buldu. Yük paylaşımı konusunda Avrupa Birliği verdiği sözün çok çok gerisinde bulunuyor.“
„KUDÜS’ÜN STATÜSÜNE YÖNELİK TACİZLERE ASLA SESSİZ KALMAYACAĞIZ“
Tüm bunlara karşılık ırkçılığın, yabancı düşmanlığının ve İslam karşıtlığı söylemlerin giderek Avrupa siyasetini rehin aldığını dikkati çeken Erdoğan, ırkçı ve yabancı düşmanı akımların her seçimde oylarını artırarak, yönetime ortak olmasının Avrupa ülkelerinde yaşayan 6 milyon Türk vatandaşıyla beraber tüm dünya için de büyük bir tehdit olduğunu aktardı.
Erdoğan, geçen asırda iki büyük cihan harbi yaşayan Avrupa’nın bu işin sonunun ne olduğunu en iyi bilmesi gereken yer olduğunu anlattı.
Asırlardır farklı kültürlerin, inançların, etnik kimliklerin barış içinde bir arada yaşadığı Türkiye’nin bu zorlu sürecin atlatılması için inisiyatif almaya hazır olduğunu hatırlatan Erdoğan, aktif ve girişimci dış politika vizyonunu küresel ve bölgesel konularda hayata geçirmeye gayret ettiklerini vurguladı.
Özellikle Suriye, Irak, İran gibi Türkiye’yi yakından ilgilendiren meselelerdeki tutumları, ikili ilişkilerdeki sorunlara değil, ilkelere dayandırdıklarını ifade eden Erdoğan, Rusya ile Türkiye’nin çıkarlarının gerektirdiği biçimde ilişkilerde ilerlemeler kaydedildiğini belirtti.
Recep Tayyip Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
„Körfez’deki kardeşlerimizle ticaretten diplomasiye, ikili iş birliğinden bölgesel krizlerin çözümüne kadar yoğun bir teşrikimesai içindeyiz. Çin’in ekonomik vizyonuyla kendi ekonomik hedeflerimizin uyuşması bu alanda önümüze yeni ve önemli fırsatlar çıkartıyor. Arakan Müslümanlarının maruz kaldığı zulmü bir nebze azaltmak ve en temel haklarına kavuşmalarını sağlamak için insanlığın gözü, kulağı, sesi olduk. Asya-Pasifik’te, Latin Amerika’da ve Afrika’da kararlı bir şekilde sürdürdüğümüz açılım politikalarımıza hız kesemeden devam ettik. Özbekistan, Kazakistan, Azerbeycan başta olmak üzere Türk dünyasıyla bağlarımızı çok daha ileriye taşıdık. Önümüzdeki dönemde Orta Asya ziyaretlerimizi sıklaştıracağız, ilişkilerimizi daha da geliştirip, derinleştireceğiz. Kardeş coğrafyalardan FETÖ’nün tamamen temizlenmesi için mücadelemizi yoğunlaştıracağız.
Tarihi, kültürel ve beşeri bağlarımızın olduğu Balkanlar’la hiç kimseyi dışlamadan istikrar ve güvenlik odaklı çabalarımız artarak devam ediyor. Filistin davası ve Filistinli kardeşlerimizin hukuk mücadelesi, dış politika önceliklerimiz arasındadır. İlk kıblemiz Kudüs’ün statüsüne yönelik tacizlere asla sessiz kalmadık, kalmayacağız. Türkiye, ekseni tek bir bölgeye mahkum edilemeyecek kadar büyük ve önemli bir ülkedir. Bu anlayışla BRICS, Afrika Birliği, ASIAN tarzı bölgesel tarzı oluşumlarla işbirliğimizi daha da derinleştirmeye çalışıyoruz. Önümüzdeki süreçte her anlamda tempomuzu artıracak, ufkumuzu geliştirecek, manevra kabiliyetimizi güçlendireceğiz. 2023 hedeflerimizi gerçekleştirmek için bırakın projelerimizden vazgeçmeyi, vitesi daha da yükselteceğiz.“
Erdoğan, son gelişmeler ışığında dış ticaretin artırılması, uluslar arası yatırımcılara Türk ekonomisinin sunduğu fırsatların tanıtılması noktasında büyükelçilere önemli görev ve sorumluluklar düştüğünü de vurguladı.
[ad_2]
Devamini oku >>