fbpx
Ekonomi

Güngör Hocamın ardından… (Berfu Güven yazdı)

[ad_1]

Bir Usta’ya veda….

Çalışma hayatımın en zor günüydü…Aralık 2015’ten beri her hafta birlikte sokaktan yayın yaptığım program ortağım, akıl hocam Sevgili Güngör Uras’ı toprağa verdik dün…İki saat sürecek özel cenaze yayını için yine birlikte sokaktaydık, ama bu kez bir camide, ve onun naaşı hemen arkamızdaki katafalkta, biz ise hemen az ilerde kürsüde sevenlerine onu anlatarak, ona veda ediyorduk. Sevgili Eşi Nuran Uras’ın, kızı Elif Uras’ın, torunu Lucas’ın, Türk halkıyla onun tanıştırdığı Ayşe Teyze’nin, Ali Rıza Bey Amca’nın, İşçi Memed’in, yazılarını, yayınlarını severek takip eden herkesin, hepimizin başı sağolsun..

Samimi, güleryüzlü, içten, bilgi küpü, iyi insan, beyefendi, mütevazı, dürüst, ansiklopedi gibi, kıymetli, yeri dolmaz, çalışkan, ülke sevdalısı, esnaf dostu, zarif….Bu sıfat ve benzetmeler listesi uzayıp gidiyor ve hepsi sokaktaki vatandaşın, onu tanıyan tanımayan, yazılarını okuyan, uzaktan takip eden ya da çok yakın dostu olanların Güngör Uras’ın ardından kullandığı kelimeler, sıfatlar….

Bir insanın bu kadar olumlu özelliği bir arada barındırıp bu kadar sevilmesi, yaşlı-genç, mevki sahibi ya da değil bu kadar çeşitli insan kitlesine hitap edip onların sevgisini kazanması eşine çok rastlanan bir durum değil. Yeri dolmayacak çok kıymetli bir insan..Onu çok arayacağız, çok özleyeceğiz…

Aralık 2015’ti, CNBC-e kapanmış, biz küçük bir ekip NTV’de ekonomi yayınlarına başlamıştık. Bir yanda kanalın kapanmış olmasının hüznü, diğer yanda yeni kanalda yeni yayınlar yapma heyecanı birbirine karışmış, kendimizi çalışmaya vermiştik…Güngör Uras da bizimle NTV’de devam ediyor, her zaman olduğu gibi, Ayşe Teyze’ye ekonomiyi stüdyo yayınlarında anlatmayı sürdürüyordu..Hep bir yenilik arıyorduk, değişik spotlar, başlıklar kullanmaya özen gösteriyorduk…İşin içinde Ayşe Teyze ve Güngör Uras’ın sokak diliyle, basit ve yalın anlatımı olduğu için editörümüz Tamer Arıcan “sokağın ekonomisi” spotunu kullanıverdi bir gün….Çok hoşuma gitti…Spot “sokak”tı ama yayınlar “stüdyo”dandı. Daha önce Kapalıçarşı’dan yaptığım bir altın yayını çok beğenilmiş, olumlu tepkiler almıştı. Onu hatırladım ve bir yenilik, değişiklik olsun diye “Güngör Hoca ile yayınları da sokağa taşıyalım” diye önerdim. “Sokaktan yayın” fikrine ilk başta temkinli yaklaşan ama bizi de kırmayan Hocamızın, 21 Aralık 2015’te İstinye Park Pazar Yeri’nden yaptığımız o ilk yayına gelen güzel tepkiler üzerine ne kadar heves ve istekle diğer yayınlara hazırlandığını daha dün gibi hatırlıyorum. İkinci yayını da yılbaşı alışverişi için Mahmutpaşa’da bir simitçinin yanında çay ikramları eşliğinde yapmıştık. Tamer’in spotu bir anda programa dönüşüvermiş, “Sokağın Ekonomisi” artık herkesin sahiplendiği yepyeni ve çok keyifli bir program haline gelmişti.

Güngör Uras ile her yayın ayrı bir keyifti. Onunla yüzünüzün gülmek, ya da en hafifinden tebessüm etmek dışında bir seçeneği olamazdı. Biz aşağı yukarı 2,5 yılı aşkın bir süre haftanın bir günü en az 2,5-3 saati birlikte geçirir, kalan günler de gerektikçe telefonlaşırdık. Zaman zaman programla alakalı ya da herhangi başka bir konuda e-postalar da atardı. Günümüzde kısaltmalarla ve iyiden iyiye daralan kelime hazinemizle yavanlaşan yazışma dilini adeta yeniden ayağa kaldırır, seçtiği kelimeler, üslubu ve tarzıyla son derece yalın ama şık, içten ama kurallı bir e-posta atardı. Ya bir konu, konuk önerisi, ya da bir yılbaşı, sevgililer günü tebriği olurdu bu mesaj.. Hatta bir seferinde sosyal medyada eşimle paylaştığım bir fotoğrafımı görmüş “eşiniz de size ne güzel sarılmış, aman nazar değmesin Berfu Hanım iyilikler dilerim” diye esprili bir dille bize takılmış ve iyi duygularını ifade etmişti.

Her konuda oldukça bilgili, donanımlı, bu haliyle iddiası olan biriydi ama bunu hiçbir zaman sereserpe ortaya koymayı sevmezdi. Siz olumlu bir yönünü söyleyecek olsanız bundan hoşlanmaz sıkıldığını belli ederdi.

ÖVÜLMEYİ SEVMEZDİ

Bir keresinde kültür sanat ekonomisi yapıyorduk. Kültür sanata çok meraklıydı. Her haftasonu yeni bir sergiye gider, haftabaşı bizimle paylaşırdı. O hafta İstanbul Bienali’ndeydik..Birkaç gün evvelki Contemporary İstanbul’da da sanatçı olan kızı Sevgili Elif Uras’ın bir eseri sergilenmişti. Ben de programın başında tam da yeri ve zamanı olduğu için kızından ve eserlerinden bahsedecek oldum, fazla konunun üzerinde durmadan geçiştirdi; övülmeyi, kendisi ve ailesini ön plana çıkaracak muhabbetleri sevmezdi.

Tanıdığı, sevdiği insanların aileleriyle ise yakından ilgilendirdi. Eşimi, eşimin işini sık sık sorar, çocukları ve okul durumlarını yakından takip ederdi. Beni ve eşimi, Sevgili Eşi Nuran Hanım ile çeşitli kereler yemeğe davet ettiler. Onların sofralarına, dost sohbetine davet edilmiş olmak büyük bir keyif ve onurdu. Onu ve eşiyle anılarını saatlerce dinleyebilirdiniz….Hiç üstünlük taslamaz, yaşı, tecrübesi ve onca yaşanmışlığı bir kenara koyup bizden biri gibi davranırdı. Onu dinlerken her konuda bu kadar derin bilgiye nasıl sahip olduğuna şaşar kalırdınız. Her sohbette bizleri güldürürdü ve her anlattığı bizler için bir hayat dersiydi.

HALA ÇANTAMDA DURAN AYNA

Sadece anlatmaz sürpizler de yapmayı severdi. Gittiği değişik yerlerden ufak tefek hediyelerle dönerdi. Çok bönkör, eli açık bir insandı. Bir yılbaşı yayınının sonunda canlı yayında cebinden bir paket çıkarmış ve bana uzatmıştı. Çok şaşırmıştım. İçinden Londra seyahatinden aldığı, üzerinde Modigliani’nin bir eserinin yer aldığı küçük bir ayna çıktı. Çok mutlu olmuştum, ben mutlu olunca o da sevinirdi. Bu hem hoş bir anı olmuştu, hem de Güngör Hoca hediye seçimiyle kültür sanata verdiği önemi gösterdi. Hala çantamda duran ve sık sık kullandığım o ayna daha sonra eşimle Londra’ya gitmemize ve Tate’de Modigliani sergisini ziyaret etmemize vesile olacaktı.

Hediye vermeyi bu kadar seven bir insan olmasına rağmen zor hediye kabul ederdi. Sokak yayınlarında çay, kahve dışında ikram sevmezdi. Bir bakkala, pastaneye gittiğimizde kendi parasıyla alışveriş eder, küçük bir ikram olsa dahi parasını verir, “siftah, bereket parası olsun” derdi. Yemek yediysek muhakkak asistanı Hediye Hanım ve şoförü Erol Bey’e de birer paket yaptırır götürürdü, eşine de yine küçük bir hatıra almayı ihmal etmezdi.

SIRILSIKLAM OLDUĞU HALDE YERİNDEN KIPIRDAMADI

Bir iş gezisi, seyahati varsa veya tatile gidecekse muhakkak önceden bant çekerdik. Onun yüzünden yayın akışı bozulsun istemezdi. İnanılmaz uyumluydu. O bize uyardı, uymak isterdi. Patronluk, hocalık, bilgelik taslasa kimsenin diyecek bir şeyi olamazdı, ama o yayınla ilgili bir karar verilecekse beni işaret eder “patron Berfu Hanım, o ne derse o olur” derdi. “Olur mu Hocam estağfurullah” derdik ama o bizim karar vermemizi isterdi. Hiç unutamam bir 30 Ağustos yayınında cumhuriyet ekonomisini yağmur altında anlatmıştı bize, sırılsıklam olduğu halde yayın aksamasın diye de yerinden kıpırdamamış, şikayet etmemişti.

Programla ilgili hazırlıklarını hiçbir zaman kendine saklamaz hep bizimle önceden paylaşırdı. Gündeme getirdiğimiz her konuda onlarca yazısı ve yılların bilgi birikimi ve tecrübesi olmasına rağmen, o yine yeniden çalışır, araştırır muhatabı kimse arar bulur güncel bilgileri alır kendi süzgecinden geçirip, yayında “Berfu Hanım dersimi çalışıp geldim” diyerek gülen yüzüyle anlatırdı.

Kelimenin tam anlamıyla çalışkandı. Yayınlara giderken yolda boş durduğunu, arabada giderken şöyle dışarıyı boş boş izlediğini hatırlamam. Ya önündeki kağıda not alır, ya bazı kritik konuları bana hatırlatır, ya telefonla birinden bilgi alır ya da bilgi verirdi. Gittiğimiz fabrika, dükkan ya da imalathanede ise yine bir dakika durmaz, sağa sola dolanır, çalışanlar ya da işçilerle konuşur kağıdına notlar alırdı. Yayın başlarken yanıma geldiğinde ise elindeki bir sürü yeni notu heyecanla hemen benimle paylaşırdı.

TAM BİR YAZI FABRİKASI

2017 yazıydı, bir otomobil tamirhanesinde oto tamir ekonomisi için canlı yayın yaptık..Yayın sonrası Güngör Hocam sıcağın da etkisiyle biraz fenalaştı. Durumu iyiydi ama kontrol amaçlı hastaneye götürdük, bazı tetkikler için 4-5 saat hastanede kaldık…Bir ara odasına girdiğimde onu etrafındaki hemşire ve doktorlara aldırış etmeden bir kağıda notlar alırken gördüm.. Bir elinde telefon , TÜİK’in internet sitesine girmiş, o sabah açıklanan işsizlik verilerine bakıyor, kucağına iliştirdiği diğer kağıda ise notlar alarak ertesi günkü yazının çatısını kuruyordu. Yanına yaklaştığımda o gülen yüzüyle çoktan elindeki notları bana anlatmaya başlamıştı bile. “Berfu Hanım bakınız sabahki veride….”diye başlamıştı….”Hocam biraz dinlenseydiniz…” dediysem de o buna aldırış etmeden yazısını tamamlamıştı. Kitapları hariç, haftanın 5 günü Dünya Gazetesinde, 7 günü Milliyet Gazetesinde güncel yazı yazıyordu…Sadece son bir yılda sanayileşme üzerine, seyahatlerini anlattığı ve “humour” türünde 3 farklı kitap çıkarmıştı. Tam bir yazı fabrikasıydı.

Onunla sokakta öyleyece yürüyüp gidemezdiniz..Ya o durup esnafa soru sorar ya da çoğunlukla onun önünü kesip “Hocam ne olacak doların hali” diye sorarlardı. Soru sormayan vatandaş da gülümseyerek” hocam hayırlı günler” diye ona selam verirdi. Bir seveni onun ardından “ekonomi dünyasınan bir yıldız kaydı” demişti, gerçekten de ekonominin, sokağın, vatandaşın yıldızıydı o.

HASTANE ODASINI OFİSE ÇEVİRDİ

Güngör Uras birkaç aydır hastanede tedavi görüyordu. Biz yayınlara ara verdik ama o son ana kadar gazete yazılarına devam etti. Hastane odasını adeta ofise çevirmiş, iki gazeteye birden güncel yazılar yazmaya devam ediyordu. Her sabah benim yayınlarımı izler, yayından sonra zaman zaman arar ve “Berfu Hanım bugün şu konuyu gündeme getirmeniz iyi oldu” yahut “dolar grafiğini her gün daha uzun vadeli olarak gösterseniz de güzel olur” gibi yorumlarda bulunurdu. Konuşmayı “iyilikler dilerim” diye bitirirdi. Kıyafetime saçıma dikkat eder, beğendiği zaman söylerdi. Olumsuzlukları gündeme getirmeyi sevmez hep pozitif olanı vurgulardı. Hasbelkader olumsuz bir konu gündeme gelse sohbetin yönünün yine gülen yüzüyle ustaca çevirirdi. Hastalığı sırasında, tedavi sürecinde nasıl olduğunu sormak için aradığımızda o hemen konuyu değiştirir “efendim siz anlatınız, ne var ne yok, nasıl işler” derdi.

Güzellikleri, olumlu şeyleri, yenilikleri severdi. Beğendiği zaman iltifat ederdi, tam bir beyefendiydi, ama bir o kadar da Anadolu insanıydı. Bugün onun ölümü herkesi her kesimden, yaştan ve meslek grubundan insanı üzdüyse bu onun kendi deyişiyle “saf ve bakir anadolu çocuğu” olmasından kaynaklanıyor.

Bu kadar bilgili, birikimli, kültürlü, iyi, çalışkan olup bu kadar tevazu sahibi olabilmek hayatta aslında nasıl durulması gerektiği konusunda da önemli bir mesaj hepimize. Çok üzgünüz ama Güngör Hocamıza gülümseyerek veda ediyoruz, ve onu hep öyle hatırlayacağız, çünkü emin olun o da böyle olsun isterdi. Ruhun Şad olsun sevgili Hocam…..

BERFU GÜVEN: GÜNGÖR HOCA EKONOMİYİ BİZİM İÇİN SADELEŞTİRDİ

[ad_2]

Devamini oku >>

Cok okunan

To Top