[ad_1]
Bu yıl 80. yaşını kutlayacak olan Mıgırdiç Margosyan’ın tüm eserlerini bir araya getiren Fıllaname tek sefere mahsus özel baskısıyla yayımlanıyor.
Özellikle Diyarbakır’ı anlattığı öykü ve anlatı metinleriyle bilinen Margosyan’ın eserleri, ilk kez Türkçe olarak basıldığı 1992’den bu yana büyük beğeni kazanmış, geniş bir okur kitlesine ulaşmıştı. Fıllaname, usta yazarın o günden bugüne kaleme aldığı beş kitabı bir araya getirirken, sanatçı Emre Zeytinoğlu’nun Margosyan’ın öykülerinden esinlenen çizimleri ve sunuş metniyle zenginleşiyor. Kalın kapaklı ve renkli olarak basılan kitap, sadık Margosyan okurları ve usta yazarın edebiyatıyla tanışmak isteyenler için büyük bir fırsat sunuyor.
Gâvur Mahallesi ve çevresindeki günlük yaşantıyı 1915’lerden 1940’lara, oradan bugünlere taşıdığı rengârenk öyküleriyle yörenin yitip gitmekte olan toplumsal hafızasına adeta bir cansuyu veren, bölge insanına, gelenek ve göreneklerine dair birbirinden değerli tanıklıklarıyla adeta ayaklı bir Diyarbakır ansiklopedisi olan Mıgıdiç Margosyan’ın edebi verimi Diyarbakır için daima çok değerliydi. Ancak, özellikle son yıllarda yürütülen operasyonlarla adeta yeryüzünden silinen, içinde Gâvur Mahallesi’ni de barındıran Sur’un yürek yakan son halinden sonra Margosyan’ın öyküleri ve anlattıkları, bir başka anlam, bir başka değer daha kazanıyor. Yazarın tüm eserlerini bir araya getiren Fıllaname de, bu koşullar altında salt bir kitap olmaktan çıkıyor, adeta geçmişin kayıp seslerini yarınlara taşıyan ve halen çağıldamakta olan bir kaynak halini alıyor. Ancak edebiyatın saf ve temiz suyunun yüklenebileceği türden bir sorumluluk bu. Mıgırdiç Margosyan’ın eserleri, Diyarbakır’a, Gâvur Mahallesi’ne, hepimize, hal ve ahvalimize dair çok şey anlatmaya devam ediyor.
Kitaptan:
Emre Zeytinoğlu’nun Fıllaname için yazdığı Sunuş’tan
İstanbul’daki eve gelir gelmez, yıllar önce Gâvur Mahallesi resimlerini koyduğum çekmeceyi çektim, üzerine birikmiş dergileri, dosyaları, broşürleri kaldırıp deftere ulaştım, onu gene masadaki eski köşesine bıraktım. Diyarbakır’da notlarla, çizimlerle ve fotoğraflarla doldurduğum defteri de onun yanına açtım. Nihayet, yıllar önce hayal edilen Gâvur Mahallesi ile oranın gerçek görüntüleri aynı masada buluşmuştu.
Bu buluşmanın bir sergisi olabilirdi pekâlâ… Hayallerin açık dünyası ile o dünyanın adım adım ve köşe bucak keşfedildiği, giderek ete kemiğe büründüğü bir sürecin sergisi…
Bir kâğıda şunları yazdım:
„Bu sergi, Mıgırdiç Margosyan’ın ‘Gâvur Mahallesi’ ve ‘Biletimiz İstanbul’a Kesildi’ adlı iki öykü kitabı üzerine kurulmuştur. Söz konusu kitaplarda Diyarbakır kentinin eski kozmopolit yapısı, yazarın çocukluk döneminden aktarılan birtakım olaylarla gözler önüne serilir. Olayların sahnesi ise ağırlıklı olarak Gâvur Mahallesi’dir.
Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Farsça, Arapça, Ermenice gibi çeşitli dillerin kullanıldığı bu mahalle, elbette yaşam biçimleri açısından da bir farklılık içermekteydi. Ne var ki bu farklılığın bazı dil kaymalarının dışında, o zamanlar da ideal bir etkileşim yaratmadığına ya da moda tabir ile bir “kültürel geçişlilik” oluşturmadığına dikkat çekmek gerekir. Margosyan’ın kitaplarında bize anlatılan bu mahalle, eğlenceli olaylarla dolu olsa da aslında daha derinlerde büyük zorlukların, büyük vahşiliklerin ve büyük hüzünlerin de izlerini taşır.
‘Açık Dünya’, iki bölümden oluşan bir sergidir. Birinci bölüm, öyküleri okurken yapılmış çizimlerden ve tutulmuş notlardan oluşur. Açıkçası bu bölümdeki çalışmalar, o öykülerin harekete geçirdiği bir tahayyülün ürünleridir; yani Gâvur Mahallesi’ni henüz görmeden, uzaktan düşünmektir. Oysa ikinci bölüm, ilk bölümden tümüyle ayrı biçimde ortaya çıkmıştır ve bunlar, 2015 yılının Şubat ayında Gâvur Mahallesi’ne yapılmış bir seyahatin belgeleridir.
İlk adımda öykülerden tanınan ve bir hayal dünyası halinde beliren Gâvur Mahallesi, oraya yapılan seyahatten sonra ete kemiğe bürünmüş ve önümüze somut olarak serilmiştir. İşte ‘Açık Dünya’, hayal dünyası ile somut dünyanın, tam da ‘bugün’ karşılaştırıldığı bir sergidir. Ve bu karşılaştırma, artık ne eski Gâvur Mahallesi’nin hayallerine ne de bugünün somutluğuna bağlı kalır; kaçınılmaz olarak buradan yeni bir öykü çıkar.
‘Açık Dünya’, Margosyan’ın öykülerinin içinden, o öyküleri yeniden yazmaktır; aynı zamanda da Gâvur Mahallesi’ni yeniden hayal etmektir elbette… Ama özellikle, o mahallenin bugünkü gerçekliği ile birlikte…“
*
Ah! Ne büyük bir laf: “Mahallenin bugünkü gerçekliği ile birlikte…” Birkaç yıl önce bana bu cümleyi yazdıran aymazlığıma bugün hâlâ şaşırıyorum. Hangi gerçeklikten söz ediyormuşum acaba? Gâvur Mahallesi’nin sonsuza kadar var olacağını mı sanmıştım o zamanlar?
Gâvur Mahallesi’ni karşımda bulup içine dalar dalmaz, Margosyan’ın kitaplarında kurduğum hayallerin önemsizleştiğini ve asıl güzel duygunun tam da o seyahatte, o mahallenin somutluğunda doğduğunu düşünmüştüm ki bu duygunun yaşam boyu süreceğinden de kuşku duymamıştım. Fakat şimdi o seyahatin, birkaç hüzünlü anı biriktirmiş olmaktan başka bir işe yaramadığına inanıyorum. Çünkü artık Gâvur Mahallesi yok, oranın içinde gezinip önceki hayallerle karşılaştırma olanağı da yok.
Bazen arkadaşlarım, Gâvur Mahallesi’nin yakınlarına kadar sokulup oradan çektikleri yıkım fotoğraflarını gönderiyorlar, görebildikleri kadar tabii… Bu fotoğraflardan ilk gelen birkaçına bakmıştım, şunu hissettim: O “ödüllendirici seyahat”, her an biraz daha acı üreten cezalandırıcı bir seyahate dönüşüyor. Diğerlerine bakmamayı, orayı hiç anımsamamayı tercih ediyorum.
Ama ara sıra, beni Margosyan’ın çocukken çalıştığı demir atölyesine götüren horozu merak ediyorum.
Ve o mahalle, Margosyan’ın kitaplarından başka, hiçbir yerde yaşamıyor artık.
Mıgırdiç Margosyan
23 Aralık 1938’de Diyarbakır’da, eserlerinde anlattığı Hançepek Mahallesi’nde (Gâvur Mahallesi, Taxa Fılla) doğdu. Eğitimini Süleyman Nazif İlkokulu, Ziya Gökalp Ortaokulu, daha sonra anadilini öğrenmesi için gönderildiği İstanbul’daki Bezciyan Ortaokulu ve Getronagan Lisesi’nde sürdürdü. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. 1966-1972 yılları arasında Üsküdar’daki Surp Haç Tıbrevank Ermeni Lisesi’nde müdürlüğün yanı sıra felsefe, psikoloji, Ermeni dili ve edebiyatı öğretmenliği yaptı. Daha sonra öğretmenliği bırakarak ticarete atıldı. Edebi çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Marmara gazetesinde yayımlanan Ermenice öykülerinin bir bölümü Mer ayt goğmerı (Bizim Oralar) adıyla kitap haline getirildi (1984) ve bu kitabıyla 1988’de, Ermenice yazan yazarlara verilen Eliz Kavukçuyan Edebiyat Ödülü’nü (Paris-Fransa) aldı. Aras tarafından basılan Gâvur Mahallesi (1992’deki ilk baskısı Bebekus’un Kitaplığı’ndan), Söyle Margos Nerelisen? (1995) ve Biletimiz İstanbul’a Kesildi (1998) adlı Türkçe kitaplarını, 1999’da ikinci Ermenice kitabı Dikrisi aperen (Dicle Kıyılarından) izledi. Gâvur Mahallesi, Avesta Yayınları tarafından Li Ba Me, Li Wan Deran [Bizim O Yöreler] adıyla Kürtçe olarak yayımlandı (1999, yeni baskısı Aras’tan 2018’de). Tespih Taneleri (2006) adlı anı-romanı büyük ilgiyle karşılandı. Evrensel gazetesinde “Kirveme Mektuplar” adlı köşesinde yazmayı sürdüren Margosyan’ın bu makalelerinin bir kısmı Kirveme Mektuplar adıyla Diyarbakır’da kitaplaştırıldı (Lis, 2006; Aras, 2011). 1996-1999 arasında Agos gazetesinde yayımlanan makalelerinden yapılan bir seçki olan Zurna 2009’da, yine Evrensel yazılarından derlenen Çengelliiğne (Belge, ilk basımı 1999) ve Yeni Yüzyıl ve Yeni Gündem gazetelerinde yayımlanan makalelerinden derlenen Kürdan 2010’da kitaplaştırıldı. Yazarın, dünyanın yaratılış hikâyesini mizahi bir üslupla ele aldığı son kitabı Tanrı’nın Seyir Defteri ise 2016’da yayımlandı. 2018’de 80. yaşını kutlayan Mıgırdiç Margosyan TÜYAP Diyarbakır Kitap Fuarı’nın Onur Konuğu ilan edildi.
[ad_2]
Devamini oku >>