[ad_1]
Kendisini ifade etmede „değersizim“, „yetersizim“, „sevilmiyorum“ kelimelerini sık dile getiren kişilerde bu duygu durumlarının uzun sürmesi travmanın varlığına işaret ediyor.
Habertürk’ten Ceyda Erenoğlu’nun haberine göre travmalar, “olumsuz yaşam olayları” olarak tanımlanıyor ve kişinin yaşamını negatif yönde etkiliyor. Davranış Bilimleri Enstitüsü Kurucu Başkanı Psikolog Emre Konuk, sıkıntının travmanın yoğunluğu ve şiddetiyle ilişkili olduğunu söylüyor ve „Travmaların çoğu çocukluk çağında yaşanıyor“ diyor. Aşılamayan travmalara yenilerinin eklenmesi ise kişilerin bu şanslarının tamamen ortadan kaldırılmasına neden oluyor. Travmalar “büyük ve küçük travmalar” olarak ikiye ayrılıyor. Büyük travmalar; savaşlar, tabiat olayları ve trafik kazalarını içine alırken küçük travmaların içine insan kaynaklı hasarlanmalar giriyor.
İNSANIN İNSANA YAPTIĞINI DEPREM BİLE YAPMIYOR
İnsana en fazla hasar veren türün, “Büyük travmalar” olduğu düşünülse de Psikolog Emre Konuk, bunun doğru olmadığını ve yaptıkları çalışmalarda “Küçük t” olarak adlandırılan travmaların kişiyi daha fazla örselediğini gözlemlediklerini söylüyor. Deprem gibi doğal bir afetle karşı karşıya kalan kişiler, bunun güçlerini aşan bir doğa olayı olduğunu düşünüp, „Kader“ olarak yorumladıkları için travmanın etkilerini üzerlerinden daha çabuk atıyor. Bu noktada insanlarda, yaşadıkları örneklere yönelik „Fay hattına kızamam!“ ya da „Tanrıya isyan edemem!“ türü yaklaşımlar görülüyor. İnsandan kaynaklanan hasarlarda ise kişinin gücünü toplayıp yaşamını sorunsuz şekilde sürdürmesi daha zor hale geliyor.
KÜÇÜK YAŞTA İHMAL EDİLME KİŞİLİK BOZUKLUĞU NEDENİ
Psikolog Emre Konuk, küçük travmaların en ağırı olduğunu söylüyor ve küçük yaşlardan başlayan; ihmal edilme, ihtiyaçların giderilmemesi, fiziki veya psikolojik terk, dışlanma ve onaylanmama durumunun kişilik bozuklukları oluşturduğunu belirterek küçük travmaların etkisinin büyüklere göre daha fazla olduğunu gösteren çalışmalarını anlatıyor. Konuk; „Depremde müdahale ettiğimiz ve yardımcı olmaya çalıştığımız kişilere uyguladığımız terapi yaklaşımının işe yarayıp yaramadığını görmek istedik ve bu yeni yaklaşımla ilgili bir araştırma yaptık. Ailesinde kayıp olan, evsiz ve işsiz kalma kriterine uygun katılımcılarla yapılan çalışmada, her bir denekle ortalama 5.2 seans görüştük. Bu kadar ağır travmalar söz konusuyken, çözüme bu kadar az sayıda seansla ulaşılması bizi şaşırttı. Sorunun bu denli hızlı çözülmesinin nedeninin insanların doğa olayları yoluyla gelen ölümleri ve yoklukları daha kolay kabullenmeleri olduğunu gördük“ diyor.
KÜÇÜK TRAVMALAR SAVAŞTAN DAHA KÖTÜ
„Peki ya savaşlar“ Savaşta kişi karşı tarafı bir insan değil, düşman objesi olarak gördüğü için onun tarafından öldürülmeyi veya öldürmeyi doğal karşılıyor. Savaşların “din”, “vatan” gibi ideal kavramlar uğruna yapılması onların kutsal görülmesine neden olduğu için bu durumlarda meydana gelebilecek yaralanma ve ölümler daha az duygusal hasar doğuruyor. Psikolog Emre Konuk, “küçük” olarak adlandırılan travmaların aslında en ağır yaşananlar olduğunu söylüyor ve bu tür travmaların tüm travmaların yüzde 80’ini oluşturduğuna dikkat çekiyor.
KÜÇÜK TRAVMA NEDENLERİ
* Çok küçük yaştan itibaren ihmal edilme
* Terk
* Dışlanma
* Onaylanmama
* Kabul görmeme gibi küçük travmaların büyük sonuçları olabiliyor.
TÜM PSİKOLOJİK BOZUKLUKLARIN TEMELİ
Küçük travmaların, neredeyse tüm psikolojik bozuklukların temeli olarak görülmesi gerektiğini söyleyen Emre Konuk, bu tür travmaların üstesinden gelmenin çok zor olmadığını, ancak bir noktaya takılıp kalmanın, kişinin bu sorunu aşamaması anlamına geldiğini belirtiyor. Travmatik sürecin tekrarlanması ve bunun çok değer verilen biri tarafından yapılıyor olması da (Anne, baba, kardeş, arkadaşlar vb.) yaşanan sorunu aşmayı zorlaştıran etkenler arasında görülüyor.
AİLEDE SIĞINILACAK BİR KİŞİ ŞART
Sıkıntılı süreçlerin her ailede yaşanabileceğini söyleyen Emre Konuk, “Burada önemli olan aile fertlerinden birinin olumsuz duygular yaşayan çocuğa destek olması ve çocuğun bu kişiyi sığınacak bir liman gibi görmesidir” diyor. Anne ya da babanın ihmal ettiği çocuk, kendi dünyasında ihtiyaçlarına karşılık bulamadığında; sevgi, onay ve kabul gördüğü anneanne veya teyze gibi aile büyüklerine yöneliyor ve bu denklemi kurmak çocuk için kurtarıcı oluyor. Bu denklemin kurulamaması halinde çocuğun yaşamı küçük travmaların birikimiyle bir sorunlar yumağına dönüşebiliyor. Onaylanma, sevilme ve önemsenme çocuğun temel ihtiyaçları arasında bulunuyor ve bu ihtiyacın giderilememesi halinde kişinin ömür boyu hasar alacağına dikkat çekiliyor.
KİŞİLİK BOZUKLUKLARI TRAVMA KAYNAKLI
Yaşanan travmaların zamanı, tarzı, süreci ve yoğunluğu kişilik yapısını oluşturuyor. Amerika’da yapılan çalışmalarda şiddet ve cinsellik içeren suçlardan hapse girmiş insanların tümünde, erken dönemlerde bu tür travmaların yaşanması dikkat çekiyor. Şiddet suçuyla hapse girenlerde ailede şiddetin hakim olması ve şiddete maruz kalma durumuna sık rastlanırken. Cinsel suçlarla hapse girenlerin çoğunda erken dönemlerde cinsel taciz yaşandığı belirtiliyor.
KİŞİ KENDİNİ;
* Ben sevilmem
* Ben değersizim
* Ben yetersizim
* Onaylanmıyorum
* Başarısızım
* Yeterince iyi değilim vb. şeklinde tanımlıyorsa travmatik bir süreç yaşadığı söylenebilir.
[ad_2]
Kaynak