[ad_1]
Bu yıl 17’ncisi gerçekleştirilecek olan Filmekimi, İstanbul’da 5-14 Ekim tarihlerinde yapılacakken, Ekim ayı boyunca da İstanbul dışında gösterimlerine devam edecek.
Filmekimi programından açıklanan 12. film Coincoin et les z’inhumains / Coincoin and the Extra Humans oldu. İlk gösterimini Locarno Film Festivali’nde yapan Coincoin and the Extra Humans Bruno Dumont’un absürt mizah anlayışını sürdürüyor ve yine mahallenin haylazı Quinquin ile diğer tipleri izliyor.
FİLMEKİMİ PROGRAMININ DİĞER YILDIZLARI
Filmekimi programından bugüne kadar açıklanan filmler arasında, başta Cannes olmak üzere saygın festivallerinde dünya prömiyerini yapmış filmler dikkat çekiyor. Efsane Jean-Luc Godard’ın Cannes’da ilk kez verilen Özel Altın Palmiye’yi alan yeni filmi Le livre d’image / The Image Book, Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde dünya prömiyerini yapan, Lukas Dhont’un yönettiği, En İyi İlk Film’e verilen Altın Kamera ile Kuir Palmiye’yi kazanan Girl / Kız, Alice Rohrwacher’in Cannes’da En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanan son filmi Lazzaro Felice / Mutlu Lazzaro Filmekimi’nde izleyiciyle buluşuyor.
Koreli yönetmen Lee Chang-dong’un kült yazar Haruki Murakami’nin öyküsünden sinemaya uyarladığı, Cannes’da tüm eleştirmenlerin beğenisini kazanarak FIPRESCI ödülünü alan Burning / Şüphe, gitgide artan gerilimi, gizemli öyküsü ve izledikten çok sonra bile hafızalarda yerini koruyan sahneleriyle favoriler arasında yer alıyor. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan, Yann Gonzalez’in yönettiği, başrolünde Vanessa Paradis’nin müthiş bir performans gösterdiği Un Couteau Dans Le Coeur / Knife+Heart ise 1980’ler görselliği ve müziğini beyazperdeye taşıyor. Aşk Şarkıları ve Güzel İnsan ile tanıdığımız Christophe Honoré’nin yeni filmi Plaire, Aimer et Courir Vite / Sorry Angel ise kuşaklar arası aşkı mercek altına alıyor.
Panos Cosmatos’un yönettiği ve başrolünde Nicolas Cage’in efsaneleştiği fantezi-korku-aksiyon Mandy, It Follows ile hayranlığımızı kazanan David Robert Mitchell’ın Cannes’da dünya prömiyerini yapan, Andrew Garfield’ın neredeyse tek başına sürüklediği Hollywood neo-noir filmi Under The Silver Lake; parlak oyuncu kadrosu ve sert sahneleriyle göz kamaştıran Lars Von Trier’in izleyiciyi zorlayan son filmi The House That Jack Built de Filmekimi programında öne çıkıyor.
Ayrıca Gaspar Noé’nin, Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünün en iyi filmi seçilen Climax’ı bu yıl 5-14 Ekim tarihlerinde Filmekimi’nde.
FİLMEKİMİ PROGRAMINDAN SEÇMELER
· Cannes’dan Filmekimi’ne: yeni Godard filmi The Image Book
Filmekimi’nden açıklanan ilk film, efsane Jean-Luc Godard’ın yeni filmi Le livre d’image / The Image Book. The Image Book, dünya prömiyerini yaptığı Cannes’da ilk kez verilen Özel Altın Palmiye’yi kazandı. Dünyanın en yaratıcı, hiçbir kalıba sığmayan yenilikçi yönetmenlerinden Godard’ın bu son filmi yine kışkırtıcı, yine zorlayıcı, politik ve zihin açıcı. Farklı formatların, görüntü kaynaklarının, ses parçalarının kolajlandığı The Image Book, Godard’ın sinemada artık hiçbir şeye özgün denilemeyeceğini iddia eden bir zihin egzersizi, görsel bir bombardıman, yine heyecan verici bir başyapıt.
· Vanessa Paradis’den müthiş bir performans: Un Couteau Dans Le Coeur / Knife+Heart
Yann Gonzalez’in yönettiği, Cannes’da Altın Palmiye için yarışan Knife+Heart’ın başrolünde Vanessa Paradis müthiş bir performans gösteriyor. Vanessa Paradis, âşık olduğu kadını yeniden kazanmaya çalışırken bir yandan da oyuncularını teker teker öldüren seri katilin peşine düşen bir film yönetmenini canlandırıyor. Filmde rol alan Félix Maritaud’yu Kalp Atışı Dakikada 120’den hatırlıyoruz. 1970’ler estetiği, tutkulu aşklar, saplantılı katiller, bayağılığa kaçmayan bir erotizmle slasher’a göz kırpan bir cinayetler silsilesi…
· Christophe Honoré’nin yeni filmi Plaire, Aimer et Courir Vite / Sorry Angel
Sorry Angel, 1990’larda Paris’te Jacques ve Arthur’un yakınlaşmasını izliyor: Jacques 40’ına basmak üzere bir yazar, Arthur ise sinemacı olmayı düşleyen bir öğrenci. Cannes’da dünya prömiyerini yapan Sorry Angel, hüzünlü bir rüya gibi. Filmin başrolünde Göldeki Yabancı’dan tanıdığımız Pierre Deladonchamps var.
Aşk Şarkıları, Banyodaki Adam ve Güzel İnsan ile tanıdığımız Christophe Honoré filmini “bir ilk aşk ve bir son aşk filmi, imkânsız bir aşkın değil imkânsız bir hayatın filmi” sözleriyle tanımlıyor.
· Kült yazar Haruki Murakami’nin öyküsünden sinemaya uyarlanan Burning / Şüphe
Kült yazar Haruki Murakami’nin öyküsünden sinemaya uyarlanan Burning / Şüphe, dünya prömiyerini yaptığı Cannes’da tüm eleştirmenlerin beğenisini kazandı ve FIPRESCI ödülünü aldı.
Şüphe vasıfsız bir genç, âşık olduğu güzel kız ile zengin ve küstah bir adam arasındaki aşk üçgeni ekseninde bir öfke ve saplantı hikâyesi anlatıyor. Gitgide artan gerilimiyle usta işi bir Murakami uyarlaması olan Şüphe, Vaha, Güneşli Kent ve Şiir filmleriyle tanıdığımız Lee Chang-dong’un sekiz yıl aradan sonra çektiği ilk film. Gizemli öyküsü etrafında şekillenen filmin gücü, izledikten çok sonra bile hafızalarda yerini koruyan, emsalsiz bir özenle kurgulanan sahnelerinden kaynaklanıyor. Filmin başrollerini Koreli oyuncu, moda ikonu, sanat tarihçisi Yoo Ah-in, Walking Dead ve Okja’dan tanıdığımız Steven Yeun ile Jeon Jong-seo paylaşıyor.
· Nicolas Cage, Mandy’nin intikamını alıyor!
Amansız bir tarikat, cehennem kaçkını katiller, intikam peşinde kana susamış bir adam… Başrolünde Nicolas Cage’in efsaneleştiği Mandy, eşi cani bir tarikat tarafından katledilen Red’in intikam arayışını anlatıyor.
İlk gösterimini Sundance’te, uluslararası gösterimini Cannes’da yapan Mandy, hayalle gerçek arasında gidip gelirken 1980’ler estetiğini bolca kan, aksiyon ve tuhaf bir fantezi dünyasıyla buluşturuyor. Panos Cosmatos’un yönettiği, müziklerini Jóhan Jóhansson’un bestelediği filmin yapımcılarından biri de Elijah Wood.
· Cannes’da En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanan Lazzaro Felice / Mutlu Lazzaro
The Wonders / Mucizeler ile sevdiğimiz Alice Rohrwacher’in son filmi Lazzaro Felice / Mutlu Lazzaro günümüz dünyasını mistik öğelerle ele alan bir dostluk hikâyesi anlatıyor. İtalyan sinemasının yükselen yeteneklerinden Alice Rohrwacher’in insanın ruhuna işleyen filmi, hem tarzı hem konusuyla efsane Pasolini’nin yapıtlarını anımsatıyor. Düz bir zaman çizgisi izlemeyen ve Super16 filmle çekilen Mutlu Lazzaro, özellikle filme adını veren masum Lazzaro rolündeki Adriano Tardiolo’nun performansıyla öne çıkıyor.
· Los Angeles’ta komplo peşinde: David Robert Mitchell’den Under The Silver Lake
It Follows ile hayranlığımızı kazanan David Robert Mitchell’ın Cannes’da dünya prömiyerini yapan son filmi Under The Silver Lake, Hitchcock’tan esinlenen, popüler kültüre sonsuz gönderme içeren, yönetmeninin tabiriyle “Los Angeles denen o karanlık ve çarpık fantezi dünyasını” keşfe çıkan bir neo-noir.
Never Let Me Go ile tanıyıp sevdiğimiz, Örümcek Adam’la ününü pekiştiren Andrew Garfield’ın neredeyse tek başına sürüklediği Under The Silver Lake, cinayetlerden çizgi romanlara, küresel komplolardan şarkılardaki gizli mesajlara geçiveren çok hareketli, eğlenceli ve renkli bir kara film.
· Lars Von Trier’in son filmi: The House That Jack Built
The House That Jack Built, parlak oyuncu kadrosuyla göz kamaştırırken dehşet verici hikâyesi ve görselliğiyle izleyicileri ve eleştirmenleri ikiye böldü. Her filminde izleyiciyi zorlayan Von Trier, Cannes’da dünya prömiyerini yapan son filminde çıtayı iyice yükseltti. Film, 1970’lerde başlayıp, bir seri katilin 12 yıl boyunca işlediği korkunç cinayetleri katilin gözünden takip ediyor.
The House That Jack Built, 2013 tarihli Nymphomaniac’tan bu yana sessiz kalan Lars Von Trier’in ve Matt Dillon’ın muhteşem dönüşlerini haber veriyor. Filmin oyuncu kadrosunda ayrıca Bruno Ganz, Uma Thurman, Riley Keough de yer alıyor.
· Cannes’ın En İyi İlk Film’i: Girl / Kız
Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde dünya prömiyerini yapan, Lukas Dhont’un yönettiği Girl / Kız, 15 yaşındaki ergen bir trans bireyin balerin olma mücadelesini anlatıyor. Kız, Cannes’da FIPRESCI Ödülü, En İyi İlk Film’e verilen Altın Kamera, Kuir Palmiye ödüllerini kazandı, başroldeki genç oyuncu Victor Polster’e de Belirli Bir Bakış Bölümü–En İyi Erkek Oyuncu ödülünü getirdi.
Filmin çıkış noktası, yönetmen Dhont’un 2009’da Belçika’da bir gazetede okuduğu haber. Dhont, “böyle bir cesaret öyküsü, benim ilk filmimin konusu olmalı” diyerek yola çıkmış. Kız, Oscar and the Wolf’un “Strange Entity” şarkısına çektiği kliple de tanınan Dhont’un yönettiği ilk uzun metrajlı film.
· Climax
İzleyicilerini sonuna kadar zorlayan Gaspar Noé, Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünün en iyi filmi seçilen Climax’te de kuralı bozmuyor. “Rüya ve kâbuslarını” perdeye yansıtan Noé, son filminin merkezine bu kez dansçıları yerleştiriyor. Dansçılar son provalarını yaptıktan sonra beklenmedik bir gelişmeyle Noé tarzı sürpriz, hazmı zor olaylar birbirini kovalıyor. Climax’in dansçılarını dansçı-müzisyen Kiddy Smile Paris’te “dans savaşları”ndan seçti. Filmin koreografileri Diplo, Sia, Björk, Rihanna, 30 Seconds to Mars’la çalışmış Nina McNeely’ye ait. Koreograf rolündeki Sofia Boutella’yı Kingsman filminden tanıyoruz. Filmde waacker, krumper ve electrodancers gibi farklı sokak dans tarzları yer alıyor.
· Gangster dünyasında bir aşk trajedisi: Ash is Purest White
Kalıpları kırarak her filminde sürprizlerle izleyicinin karşısına çıkan sinemacı Jia Zhang-ke’nin Cannes’da yarışan ve Sinefil Derneği Ödülleri Jüri Özel Ödülü ile En İyi Kadın Oyuncu (T. Zhao) ödüllerini kazanan son filmi Ash is Purest White, Çin’in kapitalist dönüşümünü gangster dünyasında geçen bir aşk trajedisi yoluyla anlatıyor. Daha önce Filmekimi’nde Günahın Dokunuşu ve Dağlar Uzaklaştığında filmlerini izlediğimiz yönetmen Zhang-ke, filmini şöyle tarif ediyor: “Toplumun kıyısında yaşayan bir çiftin hikâyesi—kayıp gençliğim ve gelecek hayallerim… Yaşamak, sevmek ve hür olmak…”
[ad_2]
Devamini oku >>